Tüp Bebek

Ankara Tüp Bebek Tedavisi

Çocuk sahibi olmak her çiftin hakkıdır. Çocuk, ailenin neşesi ve geleceğimizin teminatıdır. Ancak bazen erkeğe ya da kadına ait faktörler nedeniyle çiftler gebe kalmakta sorun yaşayabilmektedirler. İnfertilite yani gebe kalmakta sıkıntı psikolojik, ekonomik ve sosyal yansımaları olabilen önemli bir sorundur.

Tüp bebek ve aşılama tedavisi kendiliğinden gebe kalamayan çiftlerde uygulanan üremeye yardımcı bir tedavi yöntemidir. Biz de Ankara’da yer alan merkezimizde hastalarımızı değerlendirmekte ve onların bireysel özelliklerine göre planladığımız yöntemlerle tüp bebek ve aşılama tedavilerini yürütmekteyiz.

Tüp bebek tedavisi ilk olarak 1976 yılında ingiltere’de yapılmış ve Bob Edwards tarafından gebelik elde edildiği raporlanmıştır. Ardından ilk canlı doğuma yine aynı ekip tarafından 1978 yılında ulaşılmıştır. (1,2). O tarihten itibaren de tüm dünyada yaklaşık olarak 7 milyon gebelik tüp bebek yöntemi ile elde edilmiştir. İlk yıllarda tüp bebek tedavisi sadece tüplerinde sorun olan kadınlara yapılırken, 1990’lı yıllarda mikroenjeksiyon (ICSI) yönteminin bulunması ve gebeliğin elde edilmesi sperm sayı ve hareketlilik sorunu yaşayan erkekler için de umut olmuştur.
 

Bu Yazı İçindekiler

Çiftler Ne Zaman Tüp Bebek Merkezine Başvurmalıdır?

Eğer bilinen, gebe kalmaya engel yaratacak bir durum yok ise, yaşınız 35 yaş  altında ise 1 yıl bitiminde, 35 yaş üstünde ise 6 ay düzenli cinsel birlikteliğe ragmen gebe kalamadıysanız, üreme alanında uzmanlaşmış bir hekime muayene olmalısınız. Genç yaş grubunda, gebeliğe engel yaratabilecek bir problem olmaması halinde çiftlerin yaklaşık olarak %85’i 1 yıl sonunda gebe kalabilmektedir. Bu 1 yıl içerisinde ilk 3 ay gebelik ihtimali ay başına %25’ler civarında iken, sonraki 9 ay için ay başına %15’ler civarında olabilmektedir. 

İlk basamak değerlendirmede kadında vajen, rahim ve yumurtalıkları içeren anatomik değerlendirme, yumurtalık rezervinin tayini ve yumurtlama durumunun tespiti, erkekte de sperm analizi yapılması uygun olacaktır.   Kadın yaşı 40 yaş üstündeyse , birkaç ay sonrasında, zaman geçirmeden değerlendirme için başvurulmasını öneririm. 

Gebeliği elde edilememesi çiftlerin genellikle üçte birinde erkeğe bağlı faktörler, üçte birinde kadına yönelik faktörler ve kalan üçte birlik kısımda ise hem kadına hem de erkeğe ait sebeplerden dolayı gelişmekte ya da  hiçbir sorun saptanamayabilmektedir. Çiftlerin yaklaşık olarak %15-20’sinde gebe kalmaya engel bir durum saptanmamaktadır. Bu duruma açıklanamayan infertilite demekteyiz.

Gebe kalmakta sıkıntı çeken çiftlerde hem erkeğin hem de kadının değerlendirmesi önem taşımaktadır.
 

Tüp Bebek Nedir?

Tüp bebek tedavisi kadında çeşitli ilaçlarla büyütülen ve toplanan yumurtaların olgun olanlarının erkeğin spermi ile birleştirilmesi (mikroenjeksiyon-ICSI) sonrasında embriyo elde edilmesi esasına dayanır. Elde edilen embriyolar takip edilerek, içinden en kalitelisi seçilir ve rahim içine nakledilir. Kalan kaliteli embriyolar olur ise de dondurularak saklanabilir.

Kimlere Tüp Bebek Tedavisi  Önerilir?

Kadına veya erkeğe ait faktörler sebebiyle, kendiliğinden hamile kalmaya engel olan bir durumu olup, tüp bebek öncesi tedavi seçenekleri ile de başarılı olunamayan ya da bu yöntemlerin sonuç vermeyeceği durumlarda tüp bebek tedavisi tercih edilmektedir.

Tüp bebek uygulanmasını gerektiren tıbbi durumlar;

  1.  Kadında fallop tüplerinde tam tıkanıklık olması ya da tüplerin daha önce herhangi bir hastalık nedeniyle alınmış ya da bağlanmış olması,
  2.  Şiddetli sperm sayı ve hareketlilik problemi varlığı ya da menide hiç sperm bulunmaması (azospermi). Hafif sperm problemlerinde aşılama tedavisi denenebilir.
  3.  Yumurtalık rezervi az olan ve gebe kalamama süresi uzamış ya da ilave bir gebeliğe engel yaratabilecek durum varlığı,
  4. Tüp bebek öncesi diğer tedavilerin başarısız olduğu kadınlarda (yumurtalama problemi, polikistik over sendromu-PCOS, çikolata kisti-endometriozis varlığı ya da açıklanamayan infertilite olması durumunda),
  5. İleri kadın yaşı varlığında,
  6.  Aşılama tedavisi ile sonuç alınamadı ise,
  7.  Ailede bilinen bir genetik hastalık varlığında (Spinal müsküler atrofi-SMA, talasemi, hemofili, kistik fibrozis, metabolik hastalıklar, kas hastalıkları vb) sağlıklı embriyonun seçimi için Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) yapılması gerekliliği
  8.  Kromozomlarda kopma ya da değiştirme nedeni olan translokasyon varlığında preimplantasyon genetik tanı (PGT-SR) yapılabilmesi için.

Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır?

Tüp bebek tedavisine başlamadan önce, çifti detaylı olarak değerlendirmek ve çifte özel, bireyselleştirilmiş tedavi protokollerini belirlemek isteriz. Bu nedenle ilk değerlendirme tedavi başarısı açısından çok önem taşır.

İlk Muayene ve Değerlendirme


İlk olarak gebe kalmakta sorun yaşayan çifti değerlendirmek için görmek isteriz. Bu kontrolde, erkek ve kadının üreme ile ilgili olabilecek konular hakkında detaylı öykülerini alırız. Ardından,kadına pelvik muayene ve ultrasonografi yapılarak, bu sayede rahim ve yumurtalıkları ilgilendiren anatomik bir sorun olup olmadığından kontrol eder ve yumurtalık rezervinin ne düzeyde olduğunu tespit ederiz. Erkeğe uygulanan sperm analizi ile de bir sorun olup olmadığını anlarız.

İnfertil Çiftlerde Erkeğin Değerlendirilmesi Nasıl Yapılmalıdır?

Öncelikle detaylı hikaye alınmalıdır. Erkeğin çocukluk dönemindeki gelişim öyküsü, ergenlik döneminde gelişimi, cinsel hayatı, geçirilmiş enfeksiyon, cerrahi, çevresel toxin maruziyeti (çok sıcak ortamda ya da boya sektöründe çalışma vb) ve üreme hücrelerine toxik olabilecek tedavi (kemoterapi ve radyoterapi) görülmüş olması gibi detaylar sorgulanmalıdır.

Fizik muayene kapsamında boy, kilo, vücut kas-yağ dağılımı, kıllanma paterni, genital bölgenin ve göğüslerin dışardan görüntüsü değerlendirilmelidir. Özellikle testosteron düşüklüğü durumunda kıllanmada azalma ve genital organlarda atrofi görülebilmektedir. 

İlk yapılacak analiz sperm analizidir. İki ila altı günlük cinsel perhiz devamında mastürbasyon ile üretilen örnekten sperm sayı ve hareketliliği değerlendirilir. Normal olmayan değerler saptanması durumunda birkaç hafta sonra test tekrarlanmalıdır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) son kabul ettiği kriterlere göre sperm analizi için normal referans aralıkları;

  • Hacim: >1.5 ml
  • Sperm sayısı: 15 Milyon/ml
  • Total sperm sayısı: 39 Milyon/ml
  • Morfoloji: %4 normal
  • Toplam hareketli sperm oranı: %40
  • Hızlı hareketli sperm oranı: %32 olmalıdır.

Şiddetli oligospermi ya da sperm yokluğu yani azospermi saptanan olgularda, hormonal değerlendirme (FSH, LH, total testosteron, prolaktin) ve kromozom analizi yapılmalıdır. Sperm yokluğu olanlarda, ilaveten Y kromozom mikrodelesyon varlığı açısından da değerlendirme yapılmalıdır. Semen volümü çok az olan ve menide sperm olmayan hastalarda tıkayıcı tipte azospermi açısından değerlendirme ve gerekli hallerde kistik fibrozis gen mutasyonu (CFTR mutasyonu) açısından analiz yapılması da önerilebilir. 

İlave bir test olarak sperm DNA hasar testi yapılmasını tavsiye etmemekteyiz. Öyle ki Amerikan Üreme Derneği (ASRM) kılavuzlarında da bu işlemin yapılması tavsiye edilmemektedir. Çünkü DNA hasarı varlığı kendiliğinden gebe kalmaya engel olmadığı gibi, aynı zamanda elde edilen gebeliğin sağlıklı gidişatı açısından da bir tehdit değildir. 

Bu değerlendirmeler sonrasında erkekte saptanabilecek problemler;

  • Sperm sayı yetersizliği (oligospermi) ve/ve ya  hareket azlığı (astenospermi)
  • Menide sperm yokluğu (azospermi),
  • Cinsel işlev bozukluğu,
  • Daha önce yapılmış ameliyatlar ya da şeker hastalığına sebebiyle geri boşalma (retrograt ejekülasyon) gibi problemler saptanabilir.

İnfertil Çiftlerde Kadının Değerlendirilmesi Nasıl Yapılmalıdır?

Öncelikle kadının detaylı öyküsü alınarak, çocukluk dönemindeki gelişim öyküsü, ergenlik dönemindeki gelişimi, cinsel hayatı, geçirilmiş enfeksiyon, cerrahi ve üreme hücrelerine toxik olabilecek tedavi (kemoterapi ve radyoterapi) görmüş olması gibi detaylar sorgulanmalıdır.

Adet düzenin öğrenilmesi önemlidir. Amenore diğer deyişle hiç adet görmeme yumurtalık yetmezliğinin veya yumurtlama olmamasının işareti olabilir ve hamile kalmaya engel yaratır. Ancak adet aralarının 35 günden daha uzun olması yani oligomenore varlığında yumurtlama olmayabilir ya da düzensiz olabilir. Bu nedenle mutlak bir gebe kalamama nedeni değildir. Ancak gebe kalmayı güçleştirecektir.

Fizik muayenede, genel muayene, vücut kıllanma durumu ve iç genital organları değerlendirmek için ultrasonografi yapılmalıdır. Muayene sonucunda gerekli görülen hastalarda hormonal değerlendirme yapılabilir. Bu sayede, kanda FSH, LH, estradiol, TSH ve prolaktin seviyelere bakılması planlanabilir.

Genetik tetkikler: Genç yaşta yumurtalık rezerv eksikliği olanlarda, tekrarlayan gebelik kaybı yaşandığında, adet görmeme durumunda ve klinik olarak şüphelenildiğinde yapılabilir.

Histerosalpingografi (HSG); Gerekli görülen kadınlarda rahim iç yapısının ve tubal geçirgenliğin değerlendirilmesi için HSG yapılabilir. HSG çekilmesi için en uygun dönem adet bitiminden sonraki ilk günlerdir.   Su bazlı opak madde rahim ağzından yerleştirilen kanül ile rahim içine enjekte edilir aynı anda seri grafiler çekilerek opak maddenin rahim ve tüplerden geçişi sırasında görüntüler alınır.  Böylece rahim ve tüplerin iç yüzeyleri ve tüplerin geçirgenliği hakkında fikir edinilmiş olur.

Ofis/Operatif Histeroskopi: Rahim ağzındaki doğal açıklıktan, bir ışık kaynağı ile girilerek, rahim içi ile tüplerin rahime açıldığı alanların izlenebilmesine olanak tanıyan bir görüntüleme yöntemidir. Hsg ya da ultrasonografi’de rahim içinde polip, miyom ya da rahim içi perde (septum) gibi doğumsal anomaliden şüphelenildiğinde planlanabilir. Histeroskopi ile tanı koymanın yanı sıra, aynı seansta düzeltici operasyon da yapılabilmektedir.

Sonohisterografi: Salin solüsyonun rahim ağzına girilen kanül ile rahim içine enjekte edilmesi esnasında yapılan transvajinal ultrasonografi ile rahim içinin görüntülenmesine olanak tanır. Bu şekilde, rahimde yer alan polip, miyom varlığı saptanabilir ve çeşitli doğuştan var olan rahim anomalileri tanınabilir. 

Laparoskopi: Bir ışık kaynağı ile, karın cildine yapılan 5 ila 10 mm’lik kesilerden geçilerek karın içi yapılarının görüntülenmesi yöntemidir. Laparoskopi ile endometriozis varlığı doğrulanabilir ve evrelemesi yapılabilir. İlave olarak hidrosalpenks saptanması durumunda tüpler alınabilir ya da yapışıklık varlığında açılabilir.

Ancak tüm bu görüntüleme yöntemleri gereklilik halinde yapılmaktadır. Her olguda rutin olarak yapılmalarına gerek yoktur. 

Bu kontroller sonrasında kadında saptanabilecek problemler;

  • Yumurtlatma bozuklukları (Polikistik over sendromu-PCOS, Hipogonadotropik hipogonadizm varlığı)
  • Çikolata kisti (endometriozis)
  • Tüpleri ilgilendiren problemler (hidrosalpenx, tüplerde tıkanıklık vb)
  • Rahim ile ilgili sorunlar (myoma uteri, rahim içi perde, tek boynuzlu rahim, çift boynuzlu rahim gibi doğuştan rahim anomalileri, endometrial polip
  • Yumurta rezervinde azalmadır

İlk Muayene İçin Gelirken Nelere Dikkat Edilmelidir?


Sizleri detaylı değerlendirebilmemiz ve tüp bebek tedavisi gerekli ise öncesinde yapılması önerilen rutin kontrollerinizi yapabilmemiz için, tedavi düşünülen aydan bir ya da iki ay önce ilk değerlendirme için gelmenizi öneririz. Bu ilk muayene için adetle ilgili özel bir zamanlama yapılmasına gerek yoktur. Gelirken, eğer var ise, daha önce yapılmış olan tüm tetkiklerinizi getirmenizi isteriz.
 

İlk Muayene İçin Geldiğimde Ne Kadar Bir Zaman Ayırmalıyım?

İlk muayeneye gelen çiftlerimize öncelikle bir dosya oluşturmakta ve detaylı öykülerini almaktayız. Ardından muayenelerini yapıp durumları ile ilgili detaylı olarak görüşmekte ve kendilerini bilgilendirmekteyiz. Tüp bebek gerekliliği var ise, çifte özel, bireyselleştirilmiş tedavi protokollerini belirlemekte ve onlara tedaviye ne zaman ve nasıl başlayacaklarını anlatmaktayız. İlave yapılması gerekli tetkik olur ise çiftler diledikleri sağlık kurumunda bu testleri yaptırıp bize ulaştırabilirler.

Kadın ve erkeğin değerlendirilmesi sonrasında her çiftin bireysel özelliklerine, yaşına ve yumurtalık rezervine göre, kişiye özel, bireyselleştirilmiş tedavi protokolünü belirleriz. Çünkü bireyselleştirilmiş tedavi ile tüp bebekte başarı şansı daha yüksek olmaktadır. Tüp bebek tedavisine, kadının adet günü ile birlikte başlansa da, bazen, seçilen ilaç protokolüne göre, adet öncesinde birtakım ilaçların kullanılması gerekliliği olabilmektedir. 
 

Tüp Bebek Tedavi Aşamaları

Tüp bebek tedavi aşamlarını 6 ana başlık altında toplayabiliriz. Gelin tüp bebek tedavisinin detaylarına birlikte göz atalım.

1-) Yumurtalıkların uyarılması:

Tüp bebek tedavisinde amaç, yumurtalıkların uygun ilaç protokolleri ile uyarılmasını takiben çoklu yumurta elde edilmesinin sağlanmasıdır. Bu amaçla genellikle enjeksiyon şeklinde ilaçlar kullanılmaktadır. Kişinin bireysel özelliklerine göre seçilen tedavi protokolüne göre bazen adet öncesi hazırlık ilaçları ile başlamak gerekse de yumurtalık uyarımı esas olarak adetle başlamaktadır. 

Tüp bebek tedavisinde kullandığımız protokoller; 

  1. Uzun Protokol ( GnRH agonist protokol, luteal estrojen priming protokol) 
  2. Kısa Protokol (GnRH Antagonist protokol, progesteron primed protokol)
  3. Mikrodoz Protokol ( OC-Mikrodoz flare up protokolü)
  4. Yumurtalık Hassaslaştırıcı Protokol
  5.  Minimal Stimulasyon Protokolü
  6.  Dual Stimulasyon Protokolü (Aynı siklus içerisinde ikili yumurtalık uyarımı)

Tedavide kullanılacak yumurta büyütücü ilaç dozu belirlenirken pek çok hususu birlikte değerlendirmekte fayda olur. Doz belirlerken;

  • Hastanın yaşı,
  • Mevcutsa eğer daha önce yapılmış tüp bebek denemesine verilmiş olan yanıt,
  • Vücut kitle indexi,
  • Her iki yumurtalıkta bulunan antral follikül sayısı yani yumurtalık rezervi dikkate alınarak alınmalıdır.

Tüm bu hususlara dikkat edilerek, mümkün olabilecek en düşük doz ile uyarım yapılması, hem hasta emniyeti hem de yüksek başarı oranları elde edilmesine yardımcı olacaktır. 

Tedaviye başlandıktan sonra, günlük olarak belirlenen dozlarda ilaç kullanımına başlanmaktadır. Alınacak ilaçların düzenli olarak tarif edildiği şekilde kullanılması çok önemlidir. Hemşiremiz size bu konuda detaylı olarak anlatım yapacaktır.

Yumurtalık Uyarımı Kaç Gün Sürer?

Yumurtalık uyarıcı ilaçların kullanımı genellikle 8-10 gün arası sürmektedir. Bu süre zarfında belirli süreçler de kanda estradiol ölçümü  ve ultrasonografi ile yumurta keseleri yani folliküllerin boyutlarının ölçümünün yapılması  gerekmektedir. Yumurtalık uyarımı sırasında, kadının bireysel özelliklerine ve varsa daha önce uygulanmış olan yumurtalık uyarım yanıtına göre, bireyselleştirilmiş yani kişiye özel ilaç kullanım protokolünün ve dozunun belirlenmesi alınacak yanıt ve dolayısı ile tüp bebek başarısı açısından hayati önem taşımaktadır. İlaç dozunun yetersiz kullanımı alınacak yanıtı azaltabileceği gibi, dozun gerekenden fazla kullanılması aşırı uyarım sendromu (OHSS) gelişme riskini arttırabilecektir. 

Polikistik over sendromu (PCOS) varlığında ya da yumurtalık yanıtı fazla olan ve çatlatıcı iğne gününde, 11 mm’den büyük boyuttaki yumurta kesesi sayısı 18’den fazla olan olgularda, OHSS riskinden korunmak için o ay elde edilen tüm embriyoları dondurmayı ve taze transfer yapmamayı tercih etmekteyiz. 

Takip sonrasında, yumurta keseleri istenilen boyuta ulaştığında, çatlatıcı iğne yapılmasını takiben 34-36 saat sonra yumurta toplama işlemini planlamaktayız. Genelde uygulamalarımızda en az 3 adet yumurta kesesinin boyutu 17 mm’yi geçtiğinde çatlatıcı iğne yapmayı tercih etmekteyiz. Çatlatıcı iğne uygulamaktaki amaç yumurtaların çatlamasını sağlamak değil, son olgunlaşmalarının gerçekleşmesini sağlamaktır. 

Hastaların %10-15’inde yumurtalık uyarımı sırasında yetersiz yanıt ya da uyumsuz folliküler gelişim nedeniyle tedavi iptal edilebilmektedir. 
 

Tüp Bebek Tedavisinde Beslenme Nasıl Olmalıdır?


Yumurtalık uyarımı sırasında beslenme açısından özel bir diyet uygulanması gerekmez. Mevsimin normali olarak sebze ve meyveleri tüketmenizi, alkol ve sigara kullanmamanızı öneririz. Eğer başka bir sebeple ilaç kullanmanız gerekirse mutlaka bizlere sormalı ve gerekliliğinden emin olmalısınız. Bu süre zarfında işe gitmenizde, hafif düzeylerde spor yapmanızda ve uyarımın son günlerine kadar cinsel ilişkide bulunmanızda bir sorun olmayacaktır. 

2- Yumurta Toplama (OPU)

Yumurta toplama işlemi, yumurtalık uyarımı ile büyütülen yumurta keselerinin (folliküllerin) içindeki sıvının toplanması işlemidir. Yumurta toplama transvajinal ultrasonografi eşliğinde ve ağrı hissetmemeniz için hafif bir genel anestezi altında yapılmaktadır. Yumurta toplama süreci yaklaşık 10-15 dakika sürmektedir. Vajinal yöntemle, transvajinal ultrasonografi beraberinde, iğne ile girilerek, yumurtalıklarda oluşmuş olan yumurta keselerinin (folliküller) içerikleri boşaltılmakta ve alınan sıvı detaylı incelenmek üzere laboratuara gönderilmektedir. Laboratuvarda embriyoloğumuz tarafından gönderilen sıvı incelenmekte ve yumurtalar alınarak başka bir kaba aktarılmaktadır.

Toplama sonrasında, 30-45 dakika kliniğimizde dinlenmeniz yeterli olmaktadır. Sonrasında günlük hayatınıza dönmenizde sakınca olmayacaktır.

Yumurta Toplama İşlemi Ne Zaman Yapılır?

Adet ile birlikte yumurtalık uyarımına başlanmasının ardından, kişiden kişiye ufak farklılıklar görülmekle birlikte 8-10 günlük yumurta uyarımı sonrasında, yumurta keseleri istenen boyuta geldiği zaman çatlatıcı iğne uygulanır ve 2 gün sonrasında da yumurta toplama planlanır. Yani ortalama olarak adetten itibaren 12-14 gün sonra yumurta toplama işlemi yapılmaktadır.

Yumurta Toplamadan Önce Nelere Dikkat Edilmelidir?

Yumurta toplama işlemini, hiçbir ağrı hissetmemeniz için hafif anestezi altında uygulamaktayız. Bu nedenle yumurta toplama gününden bir gün önce gece 12’den sonra oruç gibi aç kalmanızı ve hiçbir şey yiyip içmemenizi öneririz. İlaveten yine işlem gününden bir gün önce duş almanızı ve parfüm ya da deodorant kullanmaksızın merkezimize gelmenizi isteriz. Eğer sürekli kullanmakta olduğunuz bir ilacınız var ise, işlem sabahı bizlere söyleyerek az bir su ile ilacınızı içebilirsiniz.

Yumurta Toplamadan Sonra Nelere Dikkat Edilmelidir?

Merkezimizde yumurta toplama işlemini hemen daima anestezi altında yapmaktayız. Bu nedenle işlem sonrasında sizi merkezimizde 30-45 dakika misafir etmekteyiz. Ardından merkezimizden ayrılabilirsiniz. Ancak anestezi aldığınız için işlem günü araba kullanmamanızı, çalışmamanızı ve dikkate gerektiren işlerden uzak durmanızı tavsiye ederiz. Yiyecek açısından bir kısıtlama bulunmamaktadır.

Yumurta toplama işlemi, vajenden ilerletilen bir iğne yardımı ile yapıldığı için işlem sonrasında ilk birkaç gün hafif lekelenme şeklinde vajinal kanama olabilir ancak yoğun kanama olmasını beklemeyiz. Ağrı duymamanız ve enfeksiyon riski yaratmaması için 7-10 gün süre ile cinsel ilişkide bulunmamanızı tavsiye ederiz.

Yumurta Toplama İşleminin Riskleri Nelerdir?

Yumurta toplama işlemi, ultrasonografi eşliğinde vejenden ilerletilen iğne yardımı ile yumurtalıklara ulaşılarak yapılır ve yumurtalık içinde büyütülmüş olan yumurta keseleri toplanır. Çok çok nadiren toplama işlemine bağlı olarak rahim, tüp ve yumurtalıkları ilgilendiren enfeksiyon gelişme riski ve barsak ile karın içi büyük damarlarda zedelenme riski olabilse de bu risk tecrübeli ellerde yoka yakındır.

Yumurta Toplama Sonrasında Ağrı Olur Mu?

Yumurta toplama işlemi sonrasında bir miktar kasık ve bel ağrısı hissedilmesi normaldir ancak bu ağrı ağrı kesiciler ile tamamen kontrol altına alınabilir. Çok şiddetli ağrı hissedilmesini beklemeyiz ancak böyle bir şikayetiniz olursa bizleri bilgilendiriniz.

Yumurta Toplama Sonrasında İlaç Kullanmak Gerekir Mi?

Yumurta toplama gününden 1 gün sonra, taze transfer planladığımız hastalarımıza, embriyonun tutunma ihtimalini arttırmak amacıyla, destek ilaçları başlamaktayız. Hangi ilaçları kullanmanız gerektiği  sizin için seçilen protokol uyarınca, hemşirelerimiz tarafından  anlatılacaktır. Bu tarifi yapılan destek ilaçlarına, hamilelik elde edilir ise, test gününüzden sonra ne kadar zaman devam edeceğiniz de yine hemşirelerimiz tarafınca sizlere aktarılacaktır.

3- Mikroenjeksiyon (ICSI) ve Embriyo Takip Süreci

Yumurta toplama gününde, bu yumurtaların etrafındaki hücreler eritilmekte ve yumurtaların olgunluk seviyeleri değerlendirilerek test edilmektedir. Normal şartlarda toplanan yumurtaların yaklaşık olarak %80’i olgun (matür) olmaktadır. Sadece olgun olan yumurtalar işleme alınabilmektedir.


Tüp Bebekte Döllenme Hangi Yöntemler ile Sağlanmaktadır?

Tüp bebek tedavisinde döllenme invitro fertilizasyon (IVF) ya da mikroenjeksiyon (ICSI) yöntemleri ile sağlanmaktadır.

İnvitro fertilizasyon (IVF) yönteminde her bir olgun yumurta etrafına spermler konulmakta ve döllenmenin olması beklenmektedir. Mikroenjeksiyon (ICSI) yönteminde ise, her bir olgun yumurta içine 1 sperm enjekte edilir. Mikroenjeksiyon (ICSI) yöntemi özellikle sperm problemi olan çiftlerde ilk olarak kullanılmaya başlanmışsa da döllenme oranları daha yüksek olduğu için merkezimizde gebe kalamama nedeninden bağımsız olarak her çiftte mikroenjeksiyon (ICSI) tekniğini uygulamaktayız.


Yumurta toplama gününde, olgun (matür) olan tüm yumurtalara, aynı gün, özel bir mikroskop altında mikroenjeksiyon işlemi yapılmaktadır. Yani, her bir yumurtanın içine, eşe ait olan bir sperm özel bir teknikle enjekte edilmekte ve ardından yumurtalar, inkübatör dediğimiz özel cihazlara alınmaktadır. Mikroenjeksiyon (ICSI) işleminin ertesi günü, işlem saatinden yaklaşık olarak 17 saat sonra, tüm yumurtalar döllenme durumları açısından değerlendirilmektedir. Normal şartlarda, ICSI yapılan yumurtaların yaklaşık olarak %75-80’ninin döllenmiş olmasını bekleriz.

Sperm Sayısı Çok Az İse ya da Hiç Yoksa Tüp Bebek Tedavisi Nasıl Yapılır?

Eğer, yumurta toplama günü, eşin ürettiği meniden toplanan yumurta sayısı kadar hareketli sperm elde edilemezse ya da menide sperm yoksa yani azospermi varsa cerrahi yolla sperm elde etme gereği olabilir. Bu amaçla erkeğin yumurtalıklarındaki (testisler) sperm toplayıcı kanallarından sıvı çekilerek (PESA) ya da testis dokusundan mikroskop altında ufak parçalar alınarak (mikro-TESE) sperm aranabilir. Azospermi olgularında, Mikro-TESE yöntemi ile ilk uygulamada %50-55 oranında sperm elde edilebilmektedir.


Döllenme Sonrasında Embriyolar Nasıl Takip Edilir?

Döllenme sonrasında embriyolar inkübatör dediğimiz cihazların içinde, kadın vücudunun oksijen, nem ve ısısını taklit eden ortamda, özel besi yerleri içerisinde takip edilmeye devam edilirler.

Döllenme sonrasında embriyoların hücreleri  her 12-14 saatte bir ikiye bölünürler ve böylece toplama işleminden 72 saat sonra embriyo 8 hücreli bir hale ulaşmış olur. Embriyoların 4. güne kadar olan gelişimleri klivaj evresi, 5. günden itibaren olan gelişimleri blastokist evresi olarak isimlendirilir. Blastokist aşamasına ulaşmış olan embriyo artık 250-300 hücreye erişmiştir. Bu nedenle artık, klivaj evresindeki gibi hücre sayısından bahsedilmez, embriyolar 1’den başlayarak 5-6’ya kadar sınıflanırlar. 

Klivaj Evresinde (2. ve 3. gün) Embriyoda Kalite Nasıl Tanımlanır?

Embriyolar toplama gününden 2 ve 3 gün sonra mikroskop altında kaliteleri açısından değerlendirilirler. Bu değerlendirmede;

  • Bölünme dinamiklerine,
  • Hücreler arasındaki çap farkına,
  • Embriyo hacmi içerisindeki ölü kısım oranlarına bakılır ve her biri için bir kalite belirlenir.

Bu değerlendirme sonrasında da embriyoya 7/2a, 8/2ab gibi bir tanımlama yapılır. 3. Güne ulaşmış olan embriyolarda ideal hücre sayısı 7 ila 8 hücredir. Bundan az ya da fazla sayıda hücreye sahip olunması durumunda rahime tutunma yani gebelik ihtimali düşecektir.

Kliniğimizde kural olarak, hak ettiği transfer edilecek embriyo sayısından 1 adet daha fazla kaliteli embriyosu olan hastalarımızda embriyoları blastokist evresine kadar takip etme kararı almaktayız. Sebebi ise, her embriyo klivaj evresinden blastokist evresine kadar gelişimini tamamlayamamaktadır. Gelişimini sürdüren ve iyi kaliteli blastokiste dönüşmüş olan embriyo transferi ile  daha yüksek gebelik oranları yakalayabilmekteyiz. Bu sebeple bizlere rahim içine tutunma ihtimali daha fazla olacak embriyoyu daha doğru kararla seçebilme olanağı sağlamaktadır.

Tüm bu değerlendirmelerin yapılabilmesi için, embriyoların günde bir kez inkübatör dışına çıkartılmaları ve mikroskop altında kısa süre içerisinde incelenmeleri gerekmektedir. Ancak özel bir inkübatör şekli olan time laps inkübatörlerde, embriyolar mikroenjeksiyon sonrasında bir kez inkübatöre kaldırıldıktan sonra hiç dışarıya çıkartılmadan, inkübatör içerisinde çekilen görüntüleri bilgisayar ekranında incelenerek değerlendirilebilmektedir.

Bu konuda daha detaylı bilgi için Embriyo Takip Süreci makalemi inceleyebilirsiniz.

Ancak embriyoların laboratuvar ortamında blastokist evresine kadar güvenle tutulabilmeleri için, laboratuvar koşullarının ve inkübatörlerin uygun ısı, nem ve gaz oranlarına sahip olması hayati öneme sahiptir. Çünkü biliyoruz ki, iyi laboratuvar koşulları varlığında   embriyo eğer blastokist aşamasına ulaşamaz ise, rahim içinde de bu gelişimi tamamlayamayacaktır. 

5. gün yani blastokist aşamasında embriyoda kalite nasıl değerlendirilir?

5. güne ulaşan embriyo artık 250-300 civarı hücreye sahip hale gelmektedir. Embriyo içinde, daha sonra plasentayı oluşturacak olan dış hücre tabakası (trofoektoderm) ve bebeği oluşuracak olan iç tabakası (inner cell mass) ayrışmaya başlamıştır. Bu nedenle artık tek tek hücre sayısı sayılamaz ve embriyolar genişleme derecelerine göre 1’den 5’e sınıflanırken, iç ve dış hücre tabakasının görüntüsüne göre de A,B ve C olarak değerlendirilirler. Bu nedenle blastokist aşamasındaki embriyo kalitesinden bahsedilirken 4/AA, 4/AB, 5/AB, 4/BB gibi tanımlar kullanılır.

5. gün hangi embriyolar iyi kaliteli olarak değerlendirilir?

5. gün değerlendirme sonrasında, 3-4-5, A ve B kalitedeki embriyolar kaliteli olarak değerlendirilirler. 3’ün öncesi gelişim evrelerindeki embriyoların transferi ile gebelik oranları çok düşük olacağı için o embriyoları 5. gün nakletmeyip 1 gün daha laboratuvarda takip ettikten sonra uygun kaliteye ulaşır ise 6. gün dondurmayı tercih etmekteyiz. Çünkü transfer yapabilmek için son günümüz 5. gün olduğu için 6. gün transfer yapmamaktayız.

Dolayısı ile 5. Ya da 6. Gün değerlendirildiğinde, 3,4 ya da 5 ve A ve B olarak tanımladığımız embriyoları iyi kaliteli olarak kabul etmekteyiz.


4- Embriyo Transferi?

Yumurta toplama gününden 2 gün sonra, mevcut embriyo kalitesine göre uygun kalite ve sayıda embriyosu olan hastalarda 5. gün yani blastokist aşamasında, az sayıda embriyosu olan ve dolayısı ile seçme şansı olmayan hastalarda  ise 3. gün yani klivaj evresinde embriyo transferi yapmaktayız.

Blastokist sürecinde embriyolar ile yani toplamadan 5 gün sonra nakil yapılması ile gebelik şansı, 3. gün transferine gore daha da yükselmektedir. Çünkü bazı embriyolar 3’den 5’e gidişte gelişimlerini devam ettirememekte ve doğal olarak elimine olmaktadırlar. Böylece rahime tutunma şansı yüksek olan embriyo daha yüksek doğrulukla seçilebilmektedir.  Elbette unutulmamalıdır ki, embriyonun 5. güne kadar laboratuvarda takip edilebilmesi ancak uygun laboratuvar koşullarının varlığında sözkonusu olabilmektedir.

Bu konuda daha detaylı bilgiyi ‘Mikroenjeksiyon ve Embriyo Takibi’ okuyarak inceleyebilirsiniz.

Biz de kliniğimizde, taze transfer yaptığımız hastalarımızın %70-75’inde 5. gün transferi yapmaktayız.

Embriyo transferi işlemi idrara sıkışık olarak yapılmaktadır. Çünkü idrar torbası dolu olduğu zaman, rahim eğimi düzelmekte ve böylece hem karından ultrasonografi ile net görüntülemek mümkün olmakta, hem de çok daha kolay transfer yapılabilmektedir. Embriyo transferi işleminin aşamaları;

  1.  Embriyo transferi yapılabilmesi için öncelikle vajene muayene aleti( spekulum) yerleştirilmekte ve rahim ağzı steril sıvı ile temizlenmektedir.  
  2.  Ardından, öncelikle boş bir deneme kateteri ile rahim içine giriş yolu haritalanmaktadır.
  3.  Sonrasında embriyo yüklü transfer kateteri, rahim ağzından geçirilerek, embriyolar rahim içine nakledilmektedir.
  4.  İşlem sırasında karından ultrasonografi yapılarak rahim gözlenmekte ve embriyoların yerleştirileceği yer net olarak görülerek karar verilmektedir. 

Kaç embriyo transfer edileceğine nasıl karar verilmektedir?

Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik uyarınca transfer edilecek embriyo sayısına kısıtlama getirilmiştir. Bu kapsamda, 35 yaş altında olan kadınlarda ilk 2 uygulamada tek embriyo nakline müsaade edilirken, 35 yaş altında 3. denemeden itibaren, ya da kadın yaşı 35 yaş üstü ise tüm denemelerde 2 embriyo transfer edilebilmektedir.

Embriyo transfer işlemi kaç dakika sürer, transfer sırasında ağrı olur mu?

Embriyo transfer işlemi yaklaşık olarak 2-3 dakika sürmekte ve transfer süresince ağrı hissedilmemektedir. Transfer işlemi tamamlandıktan sonra hastamız sedye ile odasına alınmakta ve 30-45 dakika dinlendikten sonra kliniğimizden ayrılabilmektedir. Dileyen hastamız transferden 10-15 dakika sonra tuvalete gidilebilmekte ya da yatakta tek kullanımlık sürgülere  idrar yapılabilmektedir. 

Embriyo transferi sonrasında nelere dikkat etmek gerekir?

Embriyo transferi sonrasında, embriyonun rahime tutunma şansını arttırıcı bazı destek ilaçlarının kullanılması gerekmektedir ve bu ilaçlar çifte uyguladığımız ilaç protokolüne ve tedavi şekline göre değişiklilikler gösterebilmketedir. Hangi ilaçları ne kadar zaman ile kullanmanız gerektiği hemşirelerimizce bilgilendirme yapılacaktır.

Embriyo transferi sonrasında yolculuk yapılmasının bir sakıncası yoktur. Ankara dışından gelen hastalarımız dilerlerse aynı gün evlerine dönebilirler. Kara yolu ya da hava yolu ile yolculuğun birbirine üstünlüğü yoktur.

Embriyo transferi sonrasında fiziksel aktivite ile embriyo tutunma şansı arasında direk bir ilişki olmasa da biz hastalarımızın yine de ilk 2-3 gün evlerinde dinlenmelerini, fiziksel aktiviteyi kısıtlamalarını öneriyoruz. 3 günden sonra günlük hayata dönülebilir. Gebelik testi gününe kadar da olabildiğince dinlenilmesini ve mümkünse çalışılmamasını tavsiye etmekteyiz.

Embriyo transferi sonrasında nasıl beslenilmelidir?

Embriyo transferi sonrasında özel bir beslenme şekli yoktur ancak akdeniz mutfağı ağırlıklı yani bitkisel yağlar, meyve, sebze ve balık ağırlıklı beslenmenin gebelik oranları üzerine bir miktar olumlu etkisi olduğu raporlanmıştır. 

Aynı zamanda mevsim normali olan sebze meyvelerin tüketilmesi, uzun raf ömürlü, katkı maddeli gıdaların tüketilmemesi, sigara ve alkol kullanılmaması da önemlidir.
 

5- Tüp Bebek Tedavisi Gebelik testi

Tüp bebek tedavisinde son aşama kanda gebelik testi yapılarak gebelik varlığının belirlenmesidir.

Tüp bebek tedavisi sonrasında gebelik testi ne zaman yapılır?

Tüp bebek tedavisinde yumurta toplamadan 14 gün sonra kanda gebelik testi yaparak gebelik varlığını tespit etmekteyiz. Dondurulmuş embriyo transferlerinde ise blastokist aşamasında embriyo transferinden 9 gün sonra, klivaj evresi (3. gün) embriyo transferlerinden de 14 gün sonra kanda gebelik testi yapılmasını önermekteyiz.

İlk bakılan gebelik testi değerinin 30 mıu/ml’nin üzerinde olmasını pozitif kabul ederiz ve 2 gün ara ile birkaç kez kanda yükselişini takip ettikten sonra, son kan değerinden 7-10 sonrasına denk gelecek şekilde ilk gebelik kontrolünü planlarız.

Tüp bebek tedavisi sonrasında dış gebelik olur mu?

Taze uygulamalar sonrasında %1.5-1.8’ler civarında, dondurulmuş embriyo transferleri sonrasında da %1’ler civarında dış gebelik gelişebilmektedir. 8,9

6- Embriyo Dondurma

Transfer edilenler dışında, kaliteli embriyoları var olan çiftlerde embriyolar dondurularak saklanabilir. Biz kliniğimizde çözme sonrasında sağ kalım oranları daha yüksek olduğu ve gebelik şansı arttığı için, uygun koşullardaki hastalarda hemen daima 5.ya da 6. gün, vitirifkasyon tekniği ile embriyo dondurmayı tercih etmekteyiz.

Embriyo dondurma kimlere yapılmaktadır?

Embriyo dondurma yapılabilecek olan çiftler;

  1. Embriyo transferi sonrasında nakledilen embriyolar dışında kaliteli embriyosu olan çiftlerde,
  2. Polikistik over sendromu varlığında yani uyarım sonrasında yumurtalık yanıtı iyi olan hastalarda aşırı uyarım sendromu (OHSS) riskinden kaçınmak için,
  3. Yumurtalık uyarımı sırasında rahim içi ya da tüplerle ilgili bir sorun saptanan (miyoma uteri, endometrial polip, hidrosalpenks vb) ve taze transfer yapmama kararı alınan çiftlerde,
  4. Preimplantasyon genetik tanı (PGT-M) ya da tarama (PGT-A & SR) kapsamında embriyolarından biyopsi alınan çiftlerde,
  5. Fertilite koruyucu yaklaşım bünyesinde embriyo dondurma planlanan çiftlerde ve
  6. Aynı ay ikili uyarım yani Dual Stimülasyon planlanan çiftlerde uygulanabilir.

Embriyo dondurma hangi kalitedeki embriyolara yapılabilmektedir?

Blastokist aşamasındaki yani 5. ya da 6. güne ulaşmış embriyolardan genişleme seviyesi 3,4,5 ve iç ve dış hücre tabakası A ya da B kalitede olanları dondurabilmekteyiz. Çözme sonrası gebelik şansı yoka yakın olacağı için 3’den önceki evredeki blastları ve iç ve dış hücre kalitesi C olan blastları dondurmamaktayız.

Embriyo sayısı az olan ve blastokist takibine gitmeyeceğimiz çiftlerde nadir de olsa 3. gün yani klivaj evresinde embriyo dondurma yapabilmekteyiz.


Embriyo dondurma hangi teknikle yapılmaktadır?

Embriyolar yavaş dondurma tekniği ya da vitrifikasyon yöntemi ile dondurulabilirler. Biz merkezimizde, sonuçları çok daha iyi olduğu için son teknoloji olan vitrifikasyon yöntemini kullanmaktayız.

Vitrifikasyon yöntemi nedir?

Vitrifikasyon yöntemi, embriyoların dondurularak saklanmasına olanak veren bir yöntemdir. Bu teknikte embriyolar dondurulurken özel olarak kullanılan dondurma solüsyonları ile ısı hızlıca düşürülür ve embriyo içindeki sıvının dışarıya çıkması ve yerine dondurma solüsyonunun geçmesi sağlanır. Ardından embriyolar -196 0C’deki sıvı nitrojen tanklarına kaldırılır. İşlem yaklaşık olarak 3-4 dakikada tamamlanır.

Yavaş dondurma yöntemine göre avantajı, dondurma işlem süresinin çok daha kısa olması ve çözme sonrasında blastokist aşamasındaki embriyolarda sağ kalım oranının %98-99’lar civarında olmasıdır.

Dondurulmuş embriyo transferleri ile başarı şansı ne kadar olmaktadır?

Blastokist aşamasında dondurulmuş embriyoların çözülmesi ile sağ kalım oranları %98-99 civarında olmakta ve en az taze uygulamaya yakın gebelik oranları elde edilebilmektedir. Özellikle 30 yaş altında gebelik oranları %60’lar civarına çıkmaktadır.

Dondurulmuş embriyo transferi sonrasında elde edilen gebelikler güvenli midir?

Dondurulmuş embriyoların çözülmesi sonrasında elde edilen gebeliklerde, bebekte büyük ve küçük anomali riski kendiliğinden ya da tüp bebekte taze uygulama ile elde edilen gebeliklerden doğan bebeklerle aynı orandadır. Ancak dondurulmuş embriyonun nakli sonrasında doğan bebeklerde doğum ağırlığı biraz daha yüksek olabilmektedir.

Dondurulmuş embriyolar ne kadar süre ile saklanabilirler?

Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik uyarınca embriyolar, her yıl çiftin embriyoların dondurulmuş halde saklanmalarına müsaade etmeleri halinde 5 yıl süre ile saklanabilmektedirler. 5 yıl sonunda da çiftin istemesi halinde Sağlık bakanlığı’nda alınacak onay sonrasında ilave 5 yıl daha saklanabilmektedir.


Dondurulmuş embriyo nakli için hangi hazırlık protokolleri kullanılmaktadır?

Dondurulmuş embriyoların transferi için öncelikle rahimin transfere uygun hale getirilmesi gereklidir. Bu amaçla kullandığımız 3 farklı hazırlık protokolü bulunmaktadır. Ancak gebelik oranları açısından protokoller arasında belirgin bir farklılık bulunmamaktadır. Bu amaçla kullandığımız hazırlık protokolleri;

1-) Hormon replasman tedavileri (HRT);

Adetten itibaren başlanan estrojen ve ardından eklenen progesteron desteği ile rahim içi transfere hazır hale getirilir. Az sayıda takiple hazırlığın tamamlanabiliyor olması, kolay uygulanabilmesi nedeniyle en sık tercih edilen hazırlık protokolüdür. Özellikle adet düzensizliği varlığında ve transfer için şehir dışından gelecek olan hastalarda bu protokolü tercih etmekteyiz.

2-) Doğal siklus hazırlık protokolleri;

Kişinin doğal olarak kendiliğinden gelişen follikülü takip edilerek, yumurtlama zamanının tespit edilmesi esasına dayanır. Bu nedenle doğal siklus protokolünün yapılabilmesi için hastamızın düzenli adet görüyor olması gereklidir. Bu protokolün avantajı hiçbir hazırlık ve destek ilacı kullanım gereği olmamasıdır. Ancak dez avantajı yumurtalamanın gün olarak tespiti için sık ultrasonografi ve kan tetkiki yapılmasının gerekmesidir. Bu nedenle genellikle Ankara’da yaşayan hastalarımızda uygulamayı tercih etmekteyiz.

3-) Minimal uyarımlı hazırlık protokolü;

Adet düzensizliği olan ve çeşitli tıbbi sorunları nedeniyle HRT protokolü uygulayamadığımız hastalarda bu protokolü uygulayabilmekteyiz. Bu amaçla haplar ya da düşük doz gonadotropin türevi ilaçlarla yumurta gelişimi sağlanmakta ve follikül yeterli boyuta ulaşınca da çatlatıcı iğne kullanımının ardından transfer zamanı belirlenmektedir.

Tüp Bebekte Başarı Şansı Neden Her Çiftte Aynı Değildir?

Tüp bebek tedavisinde başarı şansı, çiftin bireysel özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. Tüp bebekte tedavi başarısını etkileyebilecek faktörler;

  • En önemli faktörlerden biri kadın yaşıdır. Kadın yaşının 38 özellikle 40 yaş üstünde olması durumunda üretilen yumurtaların kromozomal olarak sorunlu yani sağlıksız olma ihtimalleri artmaktadır. Buna bağlı olarak gebe kalma ihtimali ile oluşan gebeliğin düşükle kaybedilme riski artmakta ve canlı doğum ihtimali azalmaktadır. Aynı zamanda kromozomal anomaliye sahip, sağlıksız bebek riski de artmaktadır. Yani kadın yaşı ilerledikçe, benzer kalitede embriyo transferi ile gebelik şansı daha genç yaş kadına göre düşmektedir.

Tüp bebek tedavisi için üst yaş sınırımız, sonrasında canlı doğum şansı neredeyse kalmadığı için 45 yaştır.

  • Yumurtalık rezervi; Yumurtalıklardaki yumurta sayısına, yani bir kadının yumurtalık uyarımına vereceği çoklu yumurta geliştirme kapasitesine yumurtalık rezervi demekteyiz. Yumurtalık rezervinin iyi olması durumunda, tüp bebek tedavisi sırasında elde edilecek embriyo sayısı artacak ve transfer edilen embriyoya ilaveten dondurulacak kalitede embriyo elde etme ihtimali de yükseltecektir. Aynı zamanda blastokist aşamasında yani 5. gün embriyo transferi yapma ihtimalimizin artması, embriyolar arasından en iyi olanı seçebilme şansı sunacak ve gebelik oranlarını yükselecektir. Bu nedenle, yumurtalık rezervinin azlığının şiddeti nispetinde tüp bebekte başarı şansı olumsuz etkilenmekte ve tedavide transfere ulaşamama yani iptal riski yükselmektedir. Ancak elde edilen embriyonun tutunma oranı, rezervi iyi olan benzer özellikteki kadınlara yakın oranda olacaktır. 
  • Embriyo transfer günü; Embriyo transferinin blastokist aşamasında yani 5. gün yapılmış olması, 3. gün yani klivaj evresi transfere göre gebelik şansını daha da arttırmaktadır. Çünkü blastokist aşamasında embriyo transferi ile, rahime tutunma ihtimali daha yüksek olan embriyoyu daha yüksek doğrulukla seçebilmekteyiz. Ancak elbette eğer seçme şansı yoksa embriyo transferi 3. gün de yapılabilir ve bu şekilde de gebe kalan çok hastamız bulunmaktadır.
  • Embriyo kalitesi; Transfer edilecek embriyonun kalitesi, gebelik oranları açısından önemli bir faktördür. Blastokist aşamasında transferlerde 3,4,5 ve A ya da B kaliteli embriyolar ile ve klivaj evresindeki transferlerde 3. Gün 7 ve 8 hücreli temiz embriyolarla gebelik şansı daha yüksek olacaktır.
  • Tüp bebek başarısına olumsuz etkisi olan faktörler;
    • Hidrosalpenx: Tüplerde tıkanıklık ve içi sıvı dolu tüp (hidrosalpenx) varlığında, tüpün içindeki sıvı rahim içine boşalarak embriyonun tutunma şansını azaltabilir ve oluşan gebelikte dış gebelik ve düşük riskini arttırabilir. Bu nedenle hidrosalpenx varlığında tüp alındıktan sonra embriyo transferi yapılması gebelik olasılığını arttıracaktır. 
    • Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı; Daha önceki başarısız deneme sayısı arttıkça, özellikle 3 başarısız denemeden sonra yeni bir uygulama ile gebe kalma ihtimali azalabilmektedir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde özellikle tüplerde sorun olmadığından, rahim içi ile ilgili bir patoloji olmadığından emin olunması ve gerekli görülen hallerde kromozom analizi yapılması planlanabilir.
    • Rahime ait faktörler; Rahim iç duvarı inceliği, rahim içi yapışıklık, polip ya da rahim içine baskı yapan myoma uteri varlığında  tüp bebek tedavisi sonrasında gebelik sonuçları olumsuz etkilenecektir.
    • Sigara kullanımı: Yoğun sigara kullanımı durumunda, sigaranın genel sağlık zararları yanında tüp bebek uyarımı sonucunda elde edilecek yumurta sayısı azalacaktır. Bu nedenle tüp bebek tedavisine başlayacak hastalarımıza sigarayı bırakmalarını tavsiye ederiz.
    • Obezite: Kilo fazlalığı durumunda tüp bebek tedavisi ile dahi sonuçlar olumsuz etkilenebilmektedir. Hatta yapılan bir çalışmada, 500.000 tüp bebek siklusu değerlendirildiğinde, obezite sınırında kilo fazlalığı olan kadınlarda, tüp bebek tedavisi sonrasında gebelik ihtimalinin %6, canlı doğum ihtimalinin de %13’ler civarında azaldığı saptanmıştır.

Tüp Bebek Tedavisi Fiyatları

Tüp bebek tedavi fiyatları seçeceğimiz yol, uygulayacağımız tedavi süreci tamamen çiftin bireysel özelliklerine göre planlanmaktadır. Bu nedenle bazı çiftlerde uyraım yapıldığı ay transfer yapılabilirken, bazı çiftlerde de elde edilen embriyoları dondurup ardında donma çözme uygulaması ile transfer planlamaktayız. İlaveten kadın yaşı ileri olan ya da ailede genetik hastalık öyküsü bulunan çiftlerde preimplantasyon genetik tanı yapma gereği de doğabilmektedir. Bu nedenle tüp bebek tedavisinde fiyatlandırma ilk değerlendirme sonrasında ekibimiz tarafınca size verilecektir. Ancak merkezimize gelmeden önce de asistanım ile telefon ile görüşürken size durumunuza göre yaklaşık bir fiyat açısından telefon ile bilgilendirme de yapılabilecektir.

Erkek İnfertilitesi-Azospermi Varlığında Tüp Bebek Tedavisi

Azospermi, erkeğin boşalma sıvısında (menisinde) hiç sperm bulunmaması durumudur. Genel popülasyonda erkekler arasında %1 ihtimalle görülürken, kendiliğinden gebe kalamayan çiftlerde yapılan değerlendirmede %10-15 ihtimalle saptanabilir. 

Bir erkeğe azospermi tanısının konulabilmesi için, en az 4-6 hafta ara ile, 2 kez, 2 ila 6 günlük cinsel perhizli olunan dönemde yapılan sperm analizinde sperm yokluğunun saptanmış olması gerekir.

Özellikle, menide çok az spermi olan yani kriptospermi olgularında, tek tük sayıdaki sperm direk olarak inceleme ile görülmeyip, hızlı çevirme (santrifüj) sonrası örneğin kontrol edilmesi ile görülebildiğinden, analizin tüp bebek laboratuvarında, deneyimli bir şekilde yapılması, azospermi ile kriptospermi ayrımının uygulanabilmesi açısından hayati olacaktır. Çünkü bu şekilde saptanan az sayıdaki sperm tüp bebek tedavisi sırasında kullanılabilir ve erkeğe sperm elde etmek için biyopsi yapılmasına gerek kalmayabilir. 

Azospermi olgularını 2 ana başlıkta incelemek yerinde olacaktır;

Sperm Taşıyıcı Kanallarında Tıkanıklığa Bağlı Gelişen Azospermi (Obstrüktif Azospermi)

Testiste sperm üretiminde sorun yoktur. Fakat spermin testislerden, boşalma sırasında dışarıya atılımına kadar kat ettiği toplayıcı kanallarda sorun bulunmaktadır. Sperm taşıyıcı kanallarında sorun yaratabilen durumlar:

  1. Geçirilmiş enfeksiyonlar,
  2. Testislere yönelik travma,
  3. Geçirilmiş ameliyatlar ya da
  4. Doğuştan sperm taşıyıcı kanallarında yokluk olmasıdır.

Genellikle bu olgularda cerrahi yolla düzeltim yapılmasının başarısı oldukça sınırlı olmaktadır. Ancak tüp bebek tedavisi kapsamında kanallardan (epididimis) ya da testislerden enjektör ile sıvı çekilmesi ile (PESA/TESA) etkin bir şekilde sperm elde edilebilmekte ve ejekülat spermine yakın oranlarda döllenme ve gebelik elde edilebilmektedir. 

Tıkayıcı tipte (obstrüktif) azospermisi olan olgularda doğuştan var olabilen vas deferens kanallarının yokluğunun tespiti önemlidir. Çünkü bu olguların bir kısmında, Türkiye’de de yaygın olan kistik fibrozis rahatsızlığı ya da taşıyıcılığı bulunabilmektedir. Şiddetli akciğer rahatsızlığı belirtileri verebilen bu hastalık varlığı açısından erkeğe ve gerekli durumlarda kadına kistik fibrozis mutasyon varlığı açısından inceleme yapmak önerilmelidir. Eğer eşlerde aynı bölgede mutasyon saptanırsa bebeklerinde kistik fibrozis rahatsızlığı görülme riski %25’ler civarında olabileceğinden, bu durumda Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT-M) yapma gereği olabilecektir.

Detaylı bilgiye Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT-M) makalemden ulaşabilirsiniz.

Tıkayıcı olan azospermi olgularında, kanallardan enjektör ile çekilen sıvıda (PESA, TESA) sperm bulunma ihtimali neredeyse %100’ler civarında olduğu için, işlemi yumurta toplama günü yapmayı tercih etmekteyiz. Bu yolla alınan spermlerle döllenme ve gebelik oranları neredeyse meni spermine yakın oranlarda olmaktadır. 

Testislerde Yapım Yetersizliğine Bağlı Gelişen Azospermi (Non-Obstrüktif Azospermi)

 Bu olgularda testislerden sperm üretiminde yetersizlik vardır. Non-obstrüktif azospermi nedenleri;

1-) Testiste sperm üretimini engelleyecek genetik problem varlığı;

En sık görülen nedeni Klinefelter sendromudur ve bu erkeklerde kromozom dizilimi 47,XXY şeklindedir. Daha nadiren Y kromozomu üzerinde sperm yapımından sorumlu olan bölgelerde eksiklikler (AZF a,b,c bölgelerinde) ya da kromozomlarda kopma ve yer değiştirmeye yol açan translokasyon varlığında da olabilir.

Azospermisi olan bu hastalarda %10-15 ihtimalle kromozomlarda yapısal ya da sayısal anormallikler görülebilmektedir. Bu sorunlar içinde en sık görüleni Klinefelter Sendromu’dur. Klinefelter Sendromu var olan erkeklerde kromozom dizilimi 47,XXY şeklindedir. Ancak bu olgularda da mikroskop eşliğinde TESE (mikro-TESE) yapılması ile %55-57’ler civarında sperm elde edilebilmekte ve tüp bebek tedavisi ile gebelik sağlanabilmektedir. Biz de  Dünya’da 3. en geniş seriyi içeren tecrübemizi ve sonuçlarımızı  yıllar önce yurtdışı saygın bir dergide yayınladık. 

İlave olarak bu hastalarda yapılan kromozom analizi sonrasında, kromozomlarda kopma ve yer değiştirme yani translokasyon durumu da saptanabilir. Böyle bir tanı sonrasında, bu olgularda tüp bebek tedavisine ek olarak, Preimplantasyon Genetik Tarama (PGT-SR) yapma gereği de doğacaktır. 

Y kromozomunda AZF-a, b ve c bölgesinde kayıp varlığına bakılması da özellikle AZF-a ve b bölgesinde noksanlık (delesyon) saptanan olgularda, mikro-TESE yöntemi ile dahi sperm elde edilme ihtimalinin yoka yakın olduğunun tespiti ve çifti bilgilendirmek açısından önemli olacaktır. 

2-) Hipogonadotropik hipogonadizm; Beyindeki hipotalamus ve hipofiz bezinden salgılanan hormonların (GnRH, FSH ve LH) yetersizliğine bağlı olarak testislerden sperm ve testosteron üretiminde yetersizlik olmaktadır. Tıkayıcı olmayan azospermi hastalarının %2-5’inde bu rahatsızlık saptanmaktadır. 

Hipogonadotropik hipogonadizm saptanan olgularda ilaç tedavisinin  sperm yapımını uyarıcı etkisi olabilmektedir. Bu sayede meniye sperm atımı olması ile, tüp bebek tedavisinde cerrahi yolla sperm elde edilmesine gerek kalmaksızın, meni spermi ile tedavi yapılması sağlanabilmektedir. Hatta bazı hastalarda normal sperm sayı ve hareketliliğine ulaşmak ve kendiliğinden gebelik elde edilmesi de söz konusu olabilmektedir.

3-) Endokrin ve metabolik hastalıklar; Prolaktin salgılayan hipofiz adenomu varlığında sperm yapımı olumsuz etkilenebilir ya da şeker hastalığı (diabetes mellitus) varlığında da geriye doğru boşalma nedeniyle spermler idrar torbasına akıyor olabilir.

4-) Testiküler dokuda sperm üretiminde yetersizlik: Herhangi bir neden saptanamadığı halde, testis dokusundaki yetersizlik nedeniyle sperm üretimi olmaması durumudur.

Yukarıda bahsettiğimiz nadir görülen hipogonadotropik hipogonadizm olguları dışında kalan erkeklerde, dışardan verilen çeşitli hormon içerikli ilaçların, vitaminlerin, antioksidanların ve yapılacak operasyonların sperm üretimini arttırıcı ya da biyopsi (TESE) işlemi sonrasında sperm elde edilme ihtimalini arttırıcı etkileri yoktur. Non-obstrüktif azospermi varlığında mikro-TESE yapılması sperm elde edilebilmesi için tek yoldur.


Mikro-TESE

Mikro-TESE, testislerin (erkeğin hayalarının) mikroskop altında incelenmesi ve ardından her iki testisten milimetrik boyutta parçalar alınarak sperm varlığı açısından değerlendirilmesi yöntemidir. İşlem anında, daima lokal anestezi altında ve 30-45 dakika arası sürmektedir. İşlem sonrasında 1 saat dinlenme ardından hastamız kliniğimizden ayrılabilmektedir. 

Tıkayıcı olmayan tipte (non-obstrüktif) azospermi varlığında, mikroskop eşliğinde, her iki testis detaylı olarak değerlendirilmekte ve çoklu noktadan milimetrik boyutta örnekler alınarak laboratuvarda embriyoloğumuz tarafından incelenmektedir. Bu noktada, alınan dokuların yeterince taranabilmesi için yeterli zaman olması önemli olduğundan ve sperm bulunamama durumunda gereksiz yere yumurta toplama işlemi yapılmaması açısından, yumurta toplama gününden bir gün önce mikro-TESE işlemini yapmaktayız.

Özellikle Mikro-TESE sonrasında sperm bulunma ihtimalinin artması açısından, işlemi yapan üroloğun deneyimli olması, sperm yapımı testisin bazen sadece ufak bir bölümünde var olabileceği için, mikroskop ile incelenip, sperm çıkma ihtimali yüksek olabilecek dolgun tübüllerin olduğu yerden örnek alınması başarı şansını arttıracaktır. Bu nedenle işlemi yapan kişinin mesleki deneyimi ve bu alandaki tecrübesi hayati önemlidir. Tecrübeli bir elde, ilk kez yapılan mikro-TESE işlemi sonrasında sperm elde edilme oranı %50-55’ler civarında olabilmektedir.

TESE İşlemi Ne Kadar Sürer? Sonrasında Nelere Dikkat Edilmelidir?

TESE işlemi yaklaşık olarak 30-40 dakika süren bir işlemdir. Sonrasında hastamız bir süre kliniğimizde istirahat ettikten sonra ayrılabilir.

TESE işlemi birkaç gün hafif düzeyde hissedilen ağrı dışında bir şikayete yol açmaz. Üroloğumuzun önerdiği ağrı kesiciler ve antibiyotik kullanımı dışında ilaç kullanımına gerek yoktur.

Neden Sperm Çıkmama İhtimali Olduğu Halde Eşin Yumurtaları Büyütüldükten Sonra TESE Yapılır?

Mikro-TESE yöntemi ile elde edilen sperm az sayıda olduğu,  taze olarak kullanmak istememiz ve donma-çözme sonrası kayıp yaşanabileceği için, azospermi olgularında hemen daima, kadının yumurtalık uyarımını yapıp, yumurta toplama gününden bir gün önce mikro-TESE işlemi yapmayı tercih etmekteyiz. Mikro-TESE uygulaması ile %50-55 oranında sperm elde edebilmekteyiz. Hatırlatmak isterim ki mikroenjeksiyon işlemi için sadece olgunlaşmış, tüm gelişim aşamalarını tamamlamış spermler kullanılabilmektedir. Birkez sperm elde edilebildi ise tekrarlayan TESE uygulamalarında sperm bulunma şansı %90’lara kadar yükselmektedir.

İyi bir elde, çoklu noktadan örnekleme alınarak yapılmış mikro-TESE işlemi sonrasında sperm bulunamadı ise, maalesef tekrar deneme önermemekteyiz. Ancak tekli noktadan biyopsi alındı ise, mikroskop eşliğinde yapılmadı ise tekrar deneme önerilebilir. 

POLİKİSTİK OVER SENDROMU (PCOS) VARLIĞINDA TEDAVİ

Polikistik over sendromu (PCOS), üreme yaşındaki kadınlarda sıkça görülen hormonal rahatsızlıktır. Komplex genetik olan bir hastalıktır ve hangi sebeple geliştiği tam olarak bilinmemektedir. Görülme sıklığı, kullanılan tanı kriterlerine göre farklılık göstermekle birlikte ortalama %8-13’ler civarındadır (13). Ancak gebe kalmakta sorun yaşayan, fazla kilo, insülin direnci ya da şeker hastalığı olan, vücutta kıllanması erken yaşlarda başlamış ve yakın akrabalarında PCOS olan kişilerde görülme ihtimali daha yüksektir.

Polikistik Over Sendromu’nda (PCOS) Tanı Nasıl Konur?

Aşağıda yer alan 3 bulgudan 2’sinin var olması halinde hastamıza PCOS tanısı koymaktayız. 

  • Adet düzensizliği (genellikle yılda 6-8 ya da daha az adet görme); sıklıkla ergenlik döneminden itibaren görülür. Hastaların çoğunluğunda adet düzensizliği seyrek adet görme şeklinde iken bazılarında ilaçsız adet olamama şeklinde de olabilir. Ancak bu durum kural değildir. Bazı hastalar düzenli bir şekilde adet görebilirler.
  • Erkeklik (Androjen) hormon düzeylerinde yükseklik; Klinik yansıması olarak, erkek tipi kıllanma (dudak üstü, çene, göğüs uçları, uyluk ve kollar, sırt ve belde) artışı, yoğun saç dökülmesi, sivilcelenme görülebilir ya da sadece kanda androjen hormon (testosteron, DHEAS, androstenadion) düzeylerinde yükseklik saptanabilir. 
  • Polikistik over görüntüsü; Eskiden kriter olarak, ultrasonografik değerlendirmede  her iki yumurtalık içerisinde 12’den daha fazla 2-9 mm boyutunda yumurta kesesi (antral follikül) görülmesi kabul edilirdi. Ancak günümüzde hassasiyeti yüksek ultrasonografi cihazları sayesinde bu sayı her 2 yumurtalık için 20’den fazla yumurta kesesi görülmesi olarak güncellendi. 

Polikistik Over Sendromunda Kadının Sağlığı Açısından Karşılaşabileceği Riskler?

Polikistik Over Sendromu tanısı alan kadını, yaşamı boyunca bazı riskler beklemektedir. Bu kapsamda artan risklere değinecek olursak;

  • Kilo fazlalığı ve şeker hastalığı riskinde artış: Yaklaşık olarak hastaların yarısında kilo fazlalığı mevcuttur. Hastaların çoğunda da kilo fazlalığından bağımsız olarak insülin direnci ve hiperinsülinizm görülmektedir. İnsülin direnci var olanlarda kilo verilmesi ve gerekli hallerde ilaç tedavisi düşünülebilir. Aynı zamanda PCOS varlığında yaşam boyunca tip 2 şeker hastalığına yakalanma riski de artmaktadır. 
  • Kolesterol düzeylerinde yükselme: PCOS hastalarında kan lipid düzeylerinde yükseklik olma riski yüksektir. Ilaveten eğer kadında insülin direnci ya da şeker hastalığı da varsa  koroner kalp hastalığı gelişme riskinde de  artış da görülmektedir. 
  • Depresyon ve anksiyete: PCOS varlığında depresyon ve anksiyete sıklığında artış ve yeme bozuklukları görülme ihtimalinde artış da raporlanmıştır. 
  • Adet düzensizliği: Adet düzensizliği olan yani adet araları 3-4 ayda bir ya da daha seyrek olan ve medikal tedavi ile düzen sağlanmayan, ya da ihmal edilmiş kadınlarda rahim iç duvarında kalınlaşma (hiperplazi) ya da kanser riski artabilmektedir. 
  • Gebe kalmakta sıkıntı (infertilite): Adet düzeni bozuk olan ve kendiliğinden yumurtlaması olmayan kadınlarda gebe kalmakta sıkıntı görülebilir.

Polikistik Over Sendromu Varlığında Tedavi Nasıl Olmalıdır?

PCOS varlığında tedavi yaklaşımını gebelik isteği olup olmamasına göre planlamak gerekir.

Gebelik planı olmayan dönemde tedavi;

  • Yaşam şeklinin düzenlenmesi: PCOS hastalarında öncelikli amaç, yaşam şeklinin düzenlenmesi olmalıdır. Bu amaçla beslenmenin düzenlenmesi, karbonhidrattan fakir diyet ve egzersizin arttırılması ile kilo kaybının sağlanması bazı hastalarda adet düzensizliğini ortadan kaldırabilecek ve düzenli adet görülmesini sağlayabilecektir. Vücut ağırlığının %5-10’luk bir kısmı kadar kilo verilmesi bile adeti düzene sokmak için faydalı olabilmektedir. Aynı zamanda kilo kaybı, insülin direncinin düzelmesine ve kan lipid değerlerinin de normal aralıkta olmasına katkıda bulunacaktır. 
  • Adet düzeninin sağlanması: Özellikle vücutta kıllanma artışı olan hastalarda yeni kılların gelişimini önlemek, yağlı cilt ile sivilce şikayetini azaltmak, adetleri düzene sokmak ve düzenli adet gören olgularda da gebelikten korunmak amaçlı kombine doğum kontrol hapı kullanımı düşünülebilir.

Düzensiz adet olan ve doğum kontrol hapını tercih etmek istemeyen olgularda, rahim iç duvarını korumak için siklik progesteron kullanımı da düşünülebilir. Her 2 ayda bir 10-14 gün süre ile ilaç kullanımı bu açıdan önerilebilir. Ancak bu tedavi kıllanma artışı ve sivilce sorununa fayda sağlamayacaktır. 

  • Kıllanma artışının önlenmesi: Kıllanma fazlalığı açısından, 6 aylık doğum kontrol hapı kullanımına rağmen fayda görmeyen ya da doğum kontrol hapı kullanmak istemeyen hastalarda, antiandrojenik ilaçların kullanımı da düşünülebilir. Ancak bu tedavi uygulanacak ise mutlak olarak gebelikten korunulması gerektiği hatırlatılmalıdır. Ayrıca mevcut kılların yok edilmesi amacıyla epilasyon yöntemlerinin kullanılması da önerilmelidir. Çünkü bu tedaviler yeni kılların çıkmasını önlerler ancak mevcut kılların yok edilmesi için epilasyon yöntemlerine başvurulmalıdır
  • insülin direnci tedavisi: Endokrinolog desteği alınarak gerekli hallerde uygun tedavi başlanmalıdır.

Gebelik planı olan dönemde:

Aşağıda ki Vidyo sayesinde Polikistik Over Sendromu Hakkında Daha Detaylı Bilgi Edinebilirsiniz.

https://www.youtube.com/embed/vfwR5xtzThA

  • Yaşam şeklinin düzenlenmesi: Kilo fazlalığı olan ve yumurtalama olmamasına bağlı adet düzensizliği olanlarda ilk basamak önerimiz kilo kaybını sağlayıcı diyet ve egzersiz programının uygulanmasıdır. Pek çok hastada %5-10’luk bir ağırlık kaybı yumurtalama fonksiyonunu düzeltebilmekte ve aynı zamanda da insülin direnci ve kan lipid düzeyleri üzerine de olumlu katkı sağlamaktadır. Yani 70 kilo olan bir kadının 4-7 kilo vermesi bile kendiliğinden yumurtlamanın olmasını sağlayabilir.
  • Yumurtlama tedavisi: PCOS hastalarında, eğer ilave bir gebe kalamama nedeni yoksa ve eşin sperm değerleri normal ise ilk basamak tedavi yumurtlamayı yerine koyucu ilaç tedavileridir. Hap şeklinde her ay sadece 5 gün süre ile kullanılan bu ilaçlarla yumurtlama elde edilebilir. Bu ilaçların kullanımları  kolaydır ve fiyatları ucuzdur. Kullanım sırasında ultrasonografi takibi gerekmez. Yumurtlamanın elde edildiği dozda 6 ay kullanılması sonrasında hastaların yaklaşık olarak %30-40’ı gebeliği elde edebilirler. Ancak kilo fazlalığı durumunda bu ilaçlara direnç görülebilir ve yanıt alınamayabilir.
  • İkinci basamak tedavi: İlave bir gebe kalamama nedeni olmayıp, eşin sperm değerleri normal olan çiftlerde, hap tedavisine yanıt alınamadı ya da başarısız olundu ise, 2. basamak tedavi olarak günlük kullanılan düşük doz günlük iğne tedavileri denenebilir.
Yumurtlamayı uyarmak için, günlük oldukça düşük dozlarda gonadotropin diye tabir edilen ilaçlar kullanılarak, 1 ya da 2 adet olacak şekilde, yumurta keseleri yani folliküller büyütülür. Folliküller istenilen boyuta ulaşınca çatlatıcı iğne yapılır. Bu yöntemle hastaların %95’inde yumurtlama sağlanabilir. Beraberinde aşılama da yapıldığında gebelik oranları %23-25’ler civarında olmaktadır. 2 veya 3 kez deneme yapılmasına rağmen gebe kalınamayan durumlarda hastalarda tüp bebek tedavisine geçilmelidir.
  • Over dokusunu yakma işlemi (Overyan drilling): Eskiden, haplarla yumurtlatma tedavisine yanıt alınamayan hastalarda laparoskopik yolla yumurtalığa ısı etkisi ile delikler açarak, erkeklik hormon üretiminin azaltılması için  yakma işlemi (overyan drilling) yaygın olarak yapılırdı. Böylece, üretilen erkeklik hormon düzeylerinin azalması ile bazı hastalarda kendiliğinden yumurtlama sağlanabilirdi. Ancak günümüzde, bu işlemin cerrahi bir işlem olması, karın içinde yapışıklık gelişmesine yol açabilmesi, yeni nesil hap tedavisi ile yanıtsızlığın yoka yakın olması ve efektif günlük iğne tedavi seçeneklerinin varlığı nedeniyle bu işlemden uzaklaşılmıştır.  
  • Tüp bebek tedavisi: ilk 2 basamak tedaviye yanıt alınamadığında, ya da kadına ve ya erkeğe ait ilave bir gebe kalamama nedeni varlığında tüp bebek tedavisi yapılabilir. Tüp bebek tedavisi, gebelik şansının en yüksek olduğu tedavi yöntemidir ve polikistik over sendromu olmayan kadınlara göre gebelik şansı bu hastalarda çok daha yüksek olmaktadır. Çünkü yaşıtlarına göre daha fazla yumurta elde edilebilmekte ve blastokist transferi yani 5. gün transferi yapılma ihtimali arttığı için, nakil günü, en iyi embriyoları tercih mümkün olabilmektedir. Ayrıca iyi kalitede çok sayıda embriyo elde edilebileceği için, transfer edilen dışındaki embriyoların hızlı dondurma tekniği yani vitrifikasyon yöntemi ile  dondurularak saklanması da mümkün olabilmektedir. Tüp bebek tedavisi ile, genç yaş ve ilave gebe kalamama nedeni olmayan hastalarda %60’lar civarında gebelik elde edilebilmektedir.

PCOS Varlığında Tüp Bebek Tedavisi Yapılırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Özellikle, tüp bebekte yumurtalık uyarımı sırasında uygun ilaç dozunun belirlenmesi hayati öneme sahiptir. Çünkü PCOS hastalarında diğer kadınlara göre çok daha fazla yumurta hücresi (Antral Follikül) bulunması nedeniyle yanıt fazlalığı olma riski yüksektir. İlaveten kilo fazlalığı olması durumunda yeterli yanıt alabilmek için ilaç dozunu arttırma gereği olabilmektedir. PCOS hastalarında yanıtsızlık ve aşırı yanıt elde edilen doz aralığı oldukça dardır. Bu nedenle, özellikle bu grup hastalarda hekimin tecrübesi çok önemlidir.

İlaveten, çatlatıcı iğne günü,  11 mm’den büyük boyuttaki yumurta  kesesi sayısı 18’den fazla olan olgularda, aşırı uyarım sendromu (OHSS) riskinden korunmak için o ay elde edilen tüm embriyoların dondurulması ve taze transfer yapılmaması da önerilmelidir. 

PCOS hastalarında tüp bebek tedavisi yapılırken;

  • Yumurtalık uyarımı için uygun ilaç protokolünün seçilmesi,
  • Kullanılan ilaç dozlarının hastaya uygun şekilde ayarlanması,
  • Çatlatıcı iğne tipinin uygun seçilmesi ve
  • Gerekli görülen durumlarda taze transfer yapmayıp tüm embriyoların dondurularak saklanması sonrasında çözme uygulaması ile nakil edilmesi aşırı uyarım sendromu (OHSS) riskini en aza indirebilmek açısından çok önem taşımaktadır.

Preimplantasyon Genetik Tarama-PGT-A

İster kendiliğinden, ister yardımla olsun, gebe kalınabilirlik açısından en önemli belirleyiclerden biri kadın yaşıdır. Kadın yaşı hem yumurtalık rezervi hem de yumurta kalitesi açısından önem taşır. Kız çocuğu doğduğunda yumurtalığında sabit sayıda yumurta hücresi ile doğar ve yaşam boyunca yeni yumurta üretme şansı yoktur. Ergenlikten menapoza girene kadar her ay hep o sabit sayıdan bir tüketim olur ve bu nedenle yaş ilerledikçe yumurta sayısı azalır ve ilaveten de kromozom içeriği eksik ya da fazla yumurta üretme riski artar.

Neden Kadın Yaşı İlerledikçe Gebe Kalmak Güçleşmekte ve Anomalili Bebek Sahibi Olma Riski Artmaktadır?

Kadın yaşı ilerledikçe, gebe kalmak için geçen süre daha da uzamakta ve oluşan gebeliğin düşükle sonuçlanma riski artmaktadır. Bu durumun en önemli nedeni, yaş ilerledikçe, üretilen yumurtalarda yapıtaşlarımız olan kromozomlarda eksiklik ya da fazlalık gibi anormalliklerin görülme sıklığının artmasıdır. Bu da hem gebe kalmayı zorlaştırmakta, hem de var olan gebelikte düşük riskinin artmasına ya da anomalili bebek sahibi olma riskinin artmasına yol açmaktadır. 26-29 yaş aralığındaki kadınlarda, oluşan embriyolarda kromozomal sorun görülme ihtimali %20-25’ler düzeyinde iken, bu oran 44-45 yaş aralığında %80-90’lara kadar çıkmaktadır.

PGT yöntemi sayesinde, tüp bebek yapılarak elde edilen embriyodan, rahime nakledilmeden önce biyopsi yapılarak hücre örneği alınır ve kromozomal olarak sağlıklı olup olmadığı değerlendirilebilir.

PGT-A uygulamasının basamakları nelerdir?

PGT-A uygulamasının basamaklarından kısaca bahsetmek gerekirse;

  • Öncelikle uygun ilaç tedavi şeması ile kadının yumurtaları büyütülür.
  • Yumurta keseleri uygun boyuta geldiği zaman çatlatıcı iğne yapılır ve yumurtalar hafif anestezi altında toplanır.
  • Her bir olgun yumurta içine 1 sperm enjekte edilerek mikroenjeksiyon (ICSI) yapılır ve ertesi gün döllenme durumları kaydedilir.
  • Blastokist aşamasındaki (5. ya da 6. güne ulaşmış olan) embriyolara, bebeğin eşini oluşturacak olan kısımdan (trofooektoderm) biyopsi yapılarak, embriyolar tek tek dondurulur.
  • Embriyodan alınan hücre örnekleri genetik laboratuvara gönderilir ve yapı taşlarımız olan tüm kromozomlar açısından (22 çift somatik ve ilaveten  X ve Y  cinsiyet kromozomları) taranır.
  • PGT-A sonucuna göre, kromozomal olarak normal olarak değerlendirilen embriyo bulunur ise, donma çözme uygulaması yapılarak sağlıklı olan embriyonun transferi planlanır. 

Biyopsi yapılmadan embriyonun sağlıklı olup olmadığı anlaşılamaz mı?

Şunu çok net bilmekteyiz ki, laboratuvarda, çok kaliteli olarak değerlendirilen embriyolar dahi, kromozomal olarak sorunlu olarak saptanabilmektedir. Yani, embriyonun şekilsel olarak çok düzgün olması, kromozomal yönden sağlıklı olduğunun bir göstergesi değildir. Bu nedenle tüp bebek uygulama yaşı yükseldikçe, iyi kaliteli embriyo nakline rağmen gebe kalma şansı azalmakta ve oluşan gebeliğin düşük ile kaybedilme ya da anomalili bebek ile sonuçlanma riski artmaktadır. 

PGT-A uygulaması sonrasında başarı şansı ne kadar olmaktadır?

PGT-A yapılması sonrasında, sağlıklı kromozom dizilimine sahip embriyonun tespit edilmesi halinde, tek bir embriyo transferi ile, artık kadın yaşı önemini kaybetmekte ve yaştan bağımsız olarak  %70-74’ler oranında gebelik şansı elde edilebilmektedir. Aynı zamanda, kadın yaşı ilerledikçe yükselen düşük riski de PGT-A yöntemi ile elde edilen gebeliklerde dramatik olarak azalmaktadır. Çünkü kadın yaşı ilerledikçe artan düşük riskinin temelinde çoğunlukla kromozomal olarak sorunlu embriyo varlığı bulunmaktadır. 38 yaş ötesinde elde edilen gebeliklerde kayıp riski %40 civarında iken, 43-44 yaş grubunda bu oran %60-70’lere kadar çıkmaktadır. Ancak PGT-A yöntemi ile elde edilen gebeliklerde, düşük riski, tüm yaş gruplarında %8-10’lara kadar düşmektedir.

Sonuçta 42-45 yaş aralığında dahi canlı doğum oranları %55-60’lar civarında olmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, PGT-A yöntemi embriyodaki mevcut kromozomal durumu tespit için kullanılmaktadır. Embriyo üzerine herhangi bir düzeltici etkisi yoktur.

Eski yıllarda bu amaçla biyopsi işlemi 3. gün embriyolara yapılırken, son yıllarda artık blastokist aşamasında (5. ya da 6. gün) yapılmaktadır. Blastokist aşamasında biyopsi yapılmasının  avantajları;

  1. Embriyo 3. gün ideal olarak 7 ila 8 hücre varken, blastokist aşamasına geldiğinde 250’den fazla hücreye sahip olmakta ve bebeği oluşturacak olan iç hücre tabakası  (inner cell mass) ile, bebeğin eşini oluşturacak olan dış hücre tabakası (trofoektoderm) ayrımlaşmış olmaktadır. Böylece 3. gün biyopsisinde tek hücre alınabilirken, blastokist aşamasında biyopside bebeği oluşturacak iç hücre tabakasına dokunulmadan, dış hücre tabakasından 3-4 hücre alınabilmektedir. Bu sayede embriyonun hacimsel olarak daha ufak bir kısmından örnekleme yapılmakta ve bir yerine 3-5 hücre örneğinden inceleme yapılmaktadır.  
  2. 3. gün biyopsisi yapıldığında sadece belirli kromozomlara incelenirken, blastokist aşamasında biyopsi yapılması ile tüm kromozomlar detaylı değerlendirilebilmektedir.
  3. 3. gün biyopsisinden sonra transfer yapılması ile gebelik ihtimalinin, biyopsi gerçekleştirilmeyen embriyolara göre daha düşük olduğunu gösterir çalışmalar mevcuttur. Blastokist aşamasında biyopsi yapılmasının embriyonun tutunabilirliği üzerine herhangi bir negatif etkisi bulunmamaktadır.

Yani PGT-A Yöntemi ile;

  • 38 yaş ve ötesinde (38-45 yaş aralığında) gebelik şansı, sağlıklı tek bir embriyo transferi ile %70-74’lere kadar çıkmakta,
  • Oluşan gebeliğin düşükle kaybedilme riski %8-10’lara kadar gerilemekte,
  • Çoğul gebelikten ve anomalili gebelikten korunulmuş olunmaktadır. 

Bu nedenle, kadın yaşı 38 yaş ve daha ileri olan hastalarımızda, tüp bebek tedavisine ilaveten PGT-A yöntemi yapılmasını tavsiye ediyoruz.  PGT-A yöntemi ayrıca tekrarlayan gebelik kaybı ya da tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde de etkinliği tartışmalı olmakla birlikte uygulanabilmektedir.

EMBRİYOLARDA GENETİK TANI (PGT-M)

Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) kromozomların yapısal ve sayısal bozukluklarını ortaya koymak (PGT-SR) ya da varlığı bilinen ve tek gen üzerinden geçiş gösteren hastalıkların (PGT-M), embriyo rahime nakledilmeden tanınması esasına dayanır.  Bu amaçla çifte uygulanan tüp bebek tedavisi sonrasında elde edilen embriyolardan, blastokist aşamasına ulaştıklarında, dış hücre tabakasından (trofoektoderm) hücre örneği alınır ve embriyolar dondurularak saklanır. Alınan hücre örneklerinde, mevcut olan tıbbi durumun (kromozomlarda anomali, saptanmış bir genetik hastalık vb) gerektirdiği incelemeler yapıldıktan sonra sağlıklı olarak raporlanan embriyonun rahim içine nakli gerçekleştirilir. Biz bu uygulamayı yaptığımız çiftlerde, embriyolara ilaveten, tüm kromozomlar açısından da tarama Preimplantasyon Genetik Tarama yapılmasını öneriyoruz. 

PGT-M yapılabilen genetik hastalıklar;

  • Talasemi,
  • Metabolik hastalıklar,
  • Duchenne müsküler distrofi ve diğer bazı kas hastalıkları,
  • Kistik fibrozis,
  • Spinal müsküler atrofi (SMA)
  • Orak hücreli anemi,
  • Tay sachs hastalığı
  • Hemofili ve
  • Kemik iliği nakli için HLA uyumlu embriyo seçimi gerekliliğidir.

Genetik hastalık tanısı amacıyla PGT-M yapılacak olan çiftlerde, ilk basamak olarak, ailede bilinen, genetik hastalığa neden olan gendeki değişiklğin bölgesi saptanır ve ardından çiftin tüp bebek uygulaması yapılarak, yukarıda PGT-A uygulamasında bahsettiğimiz bamaklardan geçilerek el edilen embriyolardan biyopsi alınma süreci başlar. PGT-M ile tanı konabilen tek gen hastalıklarının sayısında her geçen gün artış olmaktadır.

PGT-M işlemi 3 farklı şekilde uygulanabilir;

1. Yumurta hücresinden alınan polar cisim analizi,


2. Klivaj evresindeki 3. gün embriyosundan bir hücre alınarak yapılan analiz,


3. Beşinci ya da 6. güne ulaşmış embriyonun, bebeğin eşini oluşturacak olan trofoektoderm bölümünden alınan 3-5 adet hücrenin analizi. Tavsiye edilen blastokist aşamasında hücre örneği alınarak incelenmesidir. 

Günümüzde geniş hasta sayısına yapılmış çalışmalardan öğrenilmektedir ki PGT için 3. gün embriyosundan tek hücre alınarak yapılan analizin embriyoya zarar verici olabilmektedir. Ayrıca gebelik oranlarına olumsuz etkisi vardır.

5. ya da 6. güne ulaşmış olan embriyonun trofektoderm dokusundan alınan hücrelerle yapılan PGT daha fazla sayıda hücre (3-5 hücre) ile çalışma olanağı vermesi nedeniyle daha avantajlı görülmektedir. Ayrıca 3. gün embriyo biyopsisinde olduğu gibi embriyo üzerinde zararlı etkilerinin daha az olduğu düşünülmektedir. Tek hücre yerine, daha fazla sayıda hücre alınma imkanı sağladığı için de daha fazla materyalde çalışılma olanağı olmakta ve tanı konulamama riski ortadan kalkmaktadır. Ancak elbette bu yöntemin uygulanabilmesi için laboratuvar koşullarının, embriyo biyopsisi ve embryo dondurma-çözme alanında yetkin personelin varlığı kritik öneme sahiptir. Biz de kliniğimizde 5./6. gün embriyosundan biyopsi almayı ve PGT yapmayı tercih etmekteyiz.

Genetik mühendislik alanındaki hızlı yol almalar ile sorunlu genlerin tamiri de çok uzak yakın zamanda mümkün olacaktır. Embriyo düzeyinde tüm genetik yapının belirlenmesi ve hastalıklı genlerin değiştirilmesi bugün bir bilim kurgu gibi görünse de gelecekte bunların gerçekleşme olasılığı yüksek görünmektedir. Bu uygulamaların göz ardı edilemeyecek bir etik ölçüsü de vardır. Etik boyutlarının detaylı bir şekilde incelenmesi bu sebeple çok önemlidir.


Aşılama Tedavisi

 

Aşılama tedavisi, kadının yumurtlama zamanında, erkeğin mastürbasyon ile oluşturduğu spermin yıkanıp, hareketsiz spermlerden ve diğer hücrelerden temizlenerek, konsantre ve haraketli spermin rahim içine transfer işlemidir. 

 

Aşılama tedavisinin (intrauterin inseminasyon-IUI) yapılabilmesi için, yumurtlamanın sağlanmış olması, en azından tek taraflı açık tüp varlığı ve yıkama sonrasında yeterli hareketli sperm elde edilmiş olması gereklidir. 

 

Aşılama Tedavisi Hangi Çiftlere Uygulanabilir?

 

Aşılama tedavisi özellikle;

 

  • Kadında vajinismus ya da erkekte sertleşme problemi gibi cinsel işlev bozukluğu olan çiftlerde,
  • Kendiliğinden yumurtlamanın olmadığı polikistik over sendromu (PCOS) ya da hipogonadotropik hipogonadizm rahatsızlığı varlığında, 
  • Açıklanamayan gebe kalmakta sıkıntı yaşayan çiftlerde,
  • Hafif düzeyde endometriozisi olanlarda,
  • Hafif düzeyde sperm sayı ya da hareket düşüklüğü olan çiftlerde uygulanabilir. 
  •  

Aşılama Tedavisi için Yumurta Gelişimi Nasıl Sağlanır?

 

Yumurtlama sonrasında, yumurta hücresinin döllenebildiği zaman sadece ilk 24 saattir. Bu nedenle, aşılama zamanlaması buna göre yapılmalıdır. Aşılama tedavisi kadının o ay kendiliğinden geliştirdiği yumurta kesesinin takibi ve ardından yumurtalamasının tespit edilmesi sonrasında yapılabildiği gibi, yumurtlamayı uyarıcı hap ya da günlük iğne kullanımı sonrasında da yapılabilir. Yapılan araştırmalar, günlük iğne ile yumurta kesesi gelişiminin sağlanması ve çatlatıcı iğne yapılması sonrasında aşılama yapılması ile gebelik oranlarının diğer uyarımlara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak, günlük iğne ile yumurta kesesi gelişiminin sağlanması dikkatle yapılmalı ve bir ya da 2 yumurta kesesinden fazla gelişim olmayacak şekilde doz ayarlaması yapılmalıdır. Fazla yumurta kesesi gelişmesi kontrolsüz çoğul gebelik riski yaratacaktır. Çatlatıcı iğne uygulanmasından 36-40 saat geçtikten sonra aşılama yapılması planlanmaktadır. 

 

Aşılama için Sperm Hazırlığı Nasıl Yapılır?

 

Aşılama günü, 2-6 günlük cinsel perhiz sonrasında, erkeğin mastürbasyonla sperm üretmesi istenir. İdeal olan, sperm hazırlığının ve aşılamanın yapılacağı merkezde, izole bir odada spermin üretilmesidir.

 

Sperm üretimi sırasında, toksik olmaması açısından herhangi bir kayganlaştırıcı ya da kimyasal madde kullanılmamalıdır. Steril kaba üretilen semen örneği, hazırlığı yapacak biyoloğa teslim edilmelidir. Sperm yıkama ve hazırlığı sırasında, semende bulunan ölü hücreler, prostat sıvısı, hareketsiz hücreler ve prostoglandinler dediğimiz maddeler, rahim de kasılmaya ya da kadında alerjik reaksiyona yol açabilecekleri için uzaklaştırılır. 

 

Sperm hazırlanması amacıyla en sık kullanılan 2 yöntem ‘swim up (yüzdürme)’ ve ‘density gradient centrifugation’ teknikleridir. Yapılan çalışmalar gebelik oranları açısından birbirlerine üstünlüğü olmadığı yönünde olsa da daha fazla hareketli sperm elde edilebilmesi nedeniyle biz merkezimizde ‘density gradient centrifugation’ tekniği ile sperm hazırlamayı tercih etmekteyiz.

 

Yıkama sonrası elde edilen hareketli sperm sayısı 5-10 milyon üzerinde olan çiftlerde gebelik şansı daha az sperm olmasına göre anlamlı olarak daha yüksek olmaktadır. 

 

Aşılama İşlemi Zor Bir İşlem Midir?

 

Aşılama işlemi için gelinirken, kadının idrara sıkışık olması, rahim ağzından geçişi kolaylaştıracaktır. Vajene bir spekulum yerleştirilmesinden sonra, yumuşak bir katetere çekilmiş hazırda bekleyen konsantre sperm, karından yapılan  ultrasonografi ile kateter ucu takip edilerek rahim içine transfer edilir. İşlem sırasında rahim kasılmalarına neden olmamak için rahim tepe noktasına (fundus) dokunulmaması önemlidir.  İşlem 2-3 dakikada tamamlanır. Aşılama sonrasında istirahat edilmesine gerek yoktur ve normal yaşama dönülebilir. Vajinismusu rahatsızlığı olan kadınlarda aşılama işlemi hafif anestezi altında da yapılabilir. 

 

Aşılama Sonrasında Gebelik Şansı Nedir ve Kaç Kez Denenmelidir?

Aşılama sonrasında gebelik şansı, yumurtlama sorunu ve cinsel işlev bozukluğu olmayan,  sperm sayı ve hareketlilik düşüklüğü olmayan çiftlerde %17 civarında, yumurtalama problemi yaratan PCOS vb. rahatsızlık temelinde ya da cinsel işlev bozukluğuna (vajinismus ve ya erkekte sertleşme problemi varlığında) bağlı gebe kalamayan çiftlerde uygulanmış ise %25’ler civarında olacaktır.

Aşılama tedavisi, yapılma nedenine göre 3-4 kez denenebilir. 

Aşılama tedavisi sonrasında gebelik testi ne zaman yapılmalıdır?

Aşılama sonrasında gebelik oluşup oluşmadığını anlamak için kanda gebelik testi yapılmalıdır. Bu amçala kan testi aşılama tarihinden 14 gün sonra yapılmalıdır. İlk bakılan kan testi değerinin 30 mıu/ml’den yüksek olması durumunda gebelik olduğu kabul edilir. Ardından 2 gün ara ile kan değerinin yükselişi takip edilir ve son testten yaklaşık olarak 7-10 gün sonra ilk ultrasonun yapılması planlanır.

Sık Sorulan Sorular

1.Gebe kalamayan çiftler ne zaman bir tüp bebek merkezine başvurmalıdır?

Düzenli cinsel ilişkiye rağmen, gebe kalamayan çiftler, kadın yaşı 35 yaş altında ise 1 yılın sonunda, yaş 36 yaş ve üstünde ise 6 ay bitiminde muayene ve değerlendirme için başvurmalıdır. Ancak kadında adet düzensizliği, tüplerle ilgili bilinen bir olumsuzluk varsa ya da eşin sperm değerlerinde bir aykırılık olduğu biliniyorsa bu süre beklenmeden ilk değerlendirmenin yapılması doğru olacaktır.

2.İlk başvuru için nelere dikkat etmeliyim?

İlk muayene ve değerlendirme için gelirken önceden randevunuzu belirlemenizi öneririz. Randevu alırken adetiniz ile ilgili özel bir zamanlama yapmanıza gerek yoktur. Dilediğiniz bir güne (Pazar günü hariç) randevunuzu alabilirsiniz. Gelirken, eğer mevcut ise yanınızda daha önceden yapılmış tüm tetkik sonuçlarınızı da getirmenizi öneririz.

Bu ilk değerlendirme sonrasında çifte uygun olan tedavi şeklini seçebilir ve çifte özel tedavi planlamasını yapabiliriz. Çünkü bireyselleştirilmiş tedaviler ile gebelik şansı daha yüksek olmaktadır.

3- Gebe kalamayan her çifte tüp bebek yapılması zorunlu mudur?

Gebe kalamayan çiftler detaylı öykü, fizik muayene, yumurtalık rezervi, olası gebeliğe engel yaratabilecek hastalık varlığı açısından değerlendirilirler. Bu değerlendirme sonrasında, izole yumurtlama problemi olan çiftlerde yaş da genç ise yumurtlamayı uyarıcı hap tedavisi, yumurtlatma aşılama gibi tedavi seçenekleri de uygulanabilir.

4- Yumurtlatma aşılama tedavisi ne kadar sürmektedir?

Tedavi için adetin 2. Ya da 3. Günü başlanmakta ve öncelikle düşük doz gonadotropin içerikli ilaçlarla yumurta gelişimi sağlanmaktadır. Bu süreç ortalama 8-10 gün sürmektedir. Ardından çatlatıcı iğne yapılmakta ve tam yumurtlama zamanında aşılama işlemi gerçekleştirilmektedir. Yani adetten itibaren 10-14 gün sonra aşılama işlemi yapılmaktadır.

5- Aşılama işlemi nasıl yapılmaktadır?

Yumurtlama zamanına denk gelecek şekilde eşin ürettiği spermler alınıp laboratuvarda yıkanmakta ve ardından yumuşak bir kateter yardımı ile rahim içine nakledilmektedir. İşlem yaklaşık 2-3 dakika sürmekte ve rahimin pozisyonunun düzelmesi için idrara sıkışık olarak yapılmaktadır.

6- Aşılama sonrasında nelere dikkat edilmelidir?

Aşılama sonrasında merkezimizde 30 dakika istirahat etmeniz yeterlidir. Ardından evinize dönebilirsiniz. Şehir dışından gelen hastalarımızın aynı gün yolculuk yapmalarında da bir sakınca bulunmamaktadır.

Aşılama sonrasında istirahat etmek gerekli değildir. Normal günlük hayatınıza dönebilirsiniz. Gebelik testi gününe kadar kullanacağınız destek ilaçları hemşirelerimiz tarafından size anlatılacaktır

7- Aşılama sonrasında gebelik testi ne zaman yapılır?

Aşılama tarihinden 14 gün sonra yapılan kanda BhCG ölçümü ile gebelik olup olmadığı anlaşılabilir. Değerin 30 mıu/ml üzerinde olması halinde gebelik varlığından bahsedebiliriz.

😎 Kimlere tüp bebek yapılması gerekir?

Değerlendirme sonrasında tüp bebek gerektirebilen durumlar;

  • Kadında yumurtlama problemi (Polikistik over sendromu-PCOS, hipogonadotropik hipogonadizm) var olup, tüp bebek öncesi tedavi seçenekleri ile başarılı olunamadı ise,
  • Kadında tüplerde tıkanıklık (hidrosalpenx), tüplerin bağlanma öyküsü ya da cerrahi yokluk olması durumunda,
  • Endometriozise bağlı olarak rahim,tüp ve yumurtalıklar arasında şiddetli yapışıklık varlığında,
  • Yumurtalık rezerv azlığı olup, yaşı ileri olan ya da gebe kalamama süresi uzun olan çiftlerde,
  • Erkekte şiddetli sperm sayı azlığı ya da tam yokluk (azospermi) saptanması durumunda,
  • Kadına ya da erkeğe ait faktörlerle cinsel ilişkide sorun yaşanması durumunda (vajinismus, erektil disfonksiyon vb),
  • Ailede bilinen genetik hastalık ya da eşlerden birinde kromozomal yapısal ya da sayısal bir sorun saptanması durumunda ve ya ileri kadın yaşı varlığında preimplantasyon genetik tanı (PGT-M & SR& A) yapılması amacıyla tüp bebek tedavisi düşünülebilir.

9-) Tüp bebek tedavisi hangi aşamalardan oluşur?

Tüp bebek tedavisi, yumurtalıkların uyarılması, yumurta toplama (OPU), yumurtaların döllenmesi (Mikroenjeksiyon-ICSI), embriyo kültürü ve gelişim takibi, embriyo transferi ve var ise uygun embriyoların dondurulması basamaklarından oluşur.

10- Tüp bebek tedavisi kaç gün sürer?

Tüp bebek tedavisi kapsamında yumurtalık uyarımına adetle birlikte başlanır ve yaklaşık olarak 8-10 gün sürer. Ardından çatlatıcı iğne yapılmasından 34-36 saat sonra yumurtalar toplanır ve yumurta toplama gününden yaklaşık olarak 3 ya da 5 gün sonra embriyo transferi yapılması planlanır. Dolayıs ile adetten itibaren 2.5 3 hafta içinde tedavi tamamlanmış olur.

11- Tüp bebek tedavisi sonrasında gebelik testi ne zaman yapılır?

Yumurta toplama gününden 14 gün sonra gebelik testi yapılarak gebelik olup olmadığı anlaşılabilir. Dondurulmuş embriyo transferi yapıldı ise, blastokist aşamasındaki embriyo transferinden 9 gün sonra, klivaj evresi 3. gün embriyo transferinden 11 gün sonra kanda gebelik testi yapılamsını tavsiye ederiz. Değer 30 mıu/ml’nin üzerinde ise gebelik varlığından bahsedilir. Ardından 2 kez daha yükseliş takip edilir ve sorun görülmez ise son testten 7-10 gün sonra ilk ultrasonogarfi yapılabilir.

12- Tüp bebek tedavisi sırasında nasıl beslenilmelidir?

Özel bir beslenme şekli olmasa da akdeniz mutfağı ağırlıklı (sebze, meyve, balık ve zeytin yağı ağırlıklı) beslenme ile sonuçların daha iyi olabildiğini gösteren çalışmalar mevcuttur. İlaveten mevsim normali olan sebze ve meyvelerin tüketilmesini, alkol ve sigaradan uzak durulmasını da öneririm.

13- Tüp bebek tedavisi sırasında cinsel ilişkide bulunulabilir mi?

Yumurtalık uyarımı sırasında cinsel ilişkide bulunulmasının bir sakıncası yoktur. Ancak yumurta toplama işlemi sonrasında ağrı duyulabileceği ve enfeksiyon riski yaratabileceği için işikide bulunulmamasını tavsiye ederiz.

14- Embriyo transferinden sonra nelere dikkat edilmelidir?

Özellikle transfer sonrasında ilk birkaç gün istirahat edilmesini ve bedenen dinlenilmesini tavsiye ederiz. Ardından yavaş tempolu olarak günlük hayata dönülebilir. Transfer sonrasında kullanmanız gereken ilaçlar hemşirelerimiz tarafından sizlere anlatılacaktır.

Şehir dışından gelen hastalarımız kara yolu ya da hava yolu ile evlerine dönebilirler.

15- Embriyo transferi hangi gün yapılmaktadır?

Embriyo transferi klivaj aşamasında (3. gün) ya da blastokist aşamasında (5. gün) yapılabilmektedir. Embriyo kalitesi ve sayısına göre transfer gününü belirlemekteyiz. Biz kliniğimizde transferini planladığımız sayıdan en az 1 tane daha fazla embriyo olması halinde 5. güne gitmeyi ve blastokist aşamasında transfer yapmayı tercih etmekteyiz. Çünkü böylece gelişimini sürdürmüş olan ve rahime tutunma ihtimali daha yüksek olan embriyoyu daha doğrulukla seçmekteyiz.

16- 3. gün embriyo kalitesi nasıl tanımlanır?

3. güne ulaşmış olan embriyoların ideal hücre sayısı 7-8 hücredir. İlaveten hücreler arası çap farkı olup olmamasına ve embriyo hacmi içindeki ölü kısım oranına göre embriyolara bir kalite belirlenir.

17- 5. Gün embriyo kalitesi nasıl tanımlanır?

Blastokist aşamasına ulaşan embriyoların hücre sayısı 250-300 hücreye ulaşır. Bu nedenele tek tek hücre sayıları sayılmaz. Embriyonun genişleme derecesine göre 1’den 5’e bir sınıflama yapılır ve iç hücre kitlesi (inner cell mass) ile dış hücre kitlesinin kalitesine göre de A, B ve C olarak sınıflanırlar. Sonuçta embriyolara 4/AA, 5/AA, 5/AB gibi bir kalite belirlenir. Bu değerlndirme sonrasında genişleme derecesi 3, 4 ya da 5 olan embriyolar ile iç ve dış hücre kitlesine göre de A ve B olan embriyolar kaliteli olarak kabul edilirler.

18- Embriyo dondurma hangi gün ve hangi teknikle yapılır?

Embriyo dondurma işlemi klivaj evresinde yani 3. Gün ya da blastokist evresinde yani 5. Ya da 6. Gün yapılabilir. Biz merkezimizde çözme sonrası sağ kalım ve gebelik oranları daha iyi olduğu için blastokist aşamasında ve vitrifikasyon tekniği ile embriyo dondurmayı ön planda tercih etmekteyiz.

19- Tüp bebek tedavisinde gebelik oluşmazsa yeni bir uygulamaya ne zaman başlanabilir?

Negatif sonuçlanmış bir tüp bebek uygulaması söz konusu ile detaylı değerlendirme sonrasında, ilave bir test yapma gereği yoksa, yeni bir uygulama için ara verme gereği yoktur. Çift kendini hazır hissettiği zaman başlanabilir.

20- Tüp bebek tedavi ücretleri ne kadardır?

Her çiftin tedavi planlamasını çifte özel yapmaktayız. Bu nedenle her çift için standart bir uygulamamız olmamaktadır. İlaveten embriyo dondurma yapılması ya da preimplantasyon genetik tarama (PGT-A) yapılması halinde de fiyatlandırma bir miktar değişebilmektedir. Bu konuda detaylı bilgi size özel tedavi şekline göre ekibimiz tarafınca verilecektir.

21- Erkekte menide sperm yoksa yani azospermi mevcutsa sperm nasıl alınır?

Azospermisi olan erkelerde eğer neden tıkayıcı tipte (obstrüktüf) azospermi ise sperm toplayıcı kanallarından ya da testisten şırınga ile sıvı çekilerek (PESA/TESA) ya da tıkayıcı olmayan tipte (non-obstrüktif) azospermi var ise de erkeğin yumurtalıklarından (testisler) ufak parçalar alınarak mikro-TESE yöntemi ile sperm elde edilebilir.

22- Azospermi (menide sperm olmaması) varlığında cerrahi yöntemlerle sperm elde edilme oranı ne kadardır?

Tıkayıcı tipte (obstrüktüf) azospermi varlığında PESA/TESA yöntemi ile sperm bulunma ihtimali %100’ler civarında iken, tıkayıcı olmayan tipte (non-obstrüktif) azospermi varlığında %50-55 civarında olmaktadır.

23-Mikro TESE nedir?

Mikro-TESE, menide sperm olmayan erkeklerde, tüp bebekte kullanmak üzere sperm elde edebilmek için erkeğin yumurtalıklarına (testsilere) biyopsi yapılması işlemidir. Testis dokusu mikroskop altında detaylı olarak incelenir ve sperm bulunma ihtimali yüksek olan alanlardan, milimetrik boyutta ancak çoklu örnekler alınır. Alınan örnekleri embriyologlarımız mikroskop altında inceler ve sperm varlığını değerlendirir. Bu yöntem ile, ilk uygulamada, tecrübeli ellerde sperm bulunma ihtimali %50-55’ler civarında olmaktadır.

24- Erkekte sperm sayı azlığı varsa ilaç tedavisinin faydası olur mu?

Erkekte sperm sayı azlığı durumunda hormon ilaçlarının, vitamin desteğinin ya da yapılacak herhangi bir operasyonun sperm sayısını ve hareketliliğini arttırıcı etkisi olmayacaktır. İlaç tedavisinin faydalı olduğu tek hasta grubu, beyinden FSH, LH salgılanmasında sorun olan hipogonadotropik hipogonadizm hastalarıdır.

25- Tüp bebek tedavisi kaç kez yapılabilir?

Tüp bebek tedavileri için çiftin özellikleri uygun olduğu sürece herhangi bir sayı sınırı yoktur. İstenildiği kadar deneme yapılabilir.

26- Tüp bebekte kullanılan ilaçlar kanser riski yaratır mı?

Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar dozdan ve uygulanma süresinden bağımsız olarak rahim, meme ve yumurtalık kanser riskini arttırmazlar.

27- Tüp bebek tedavisinde kaç embriyo transfer edilebilir?

Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik uyarınca, 35 yaş altında olan kadınlarda yapılan tüp bebek uygulamalarında ilk 2 uygulamada tek embriyo transfer edilebilirken, 35 yaş altında 3. denemeden itibaren, ya da kadın yaşı 35 yaş üstü ise tüm denemelerde 2 embriyo transfer edilebilmektedir.

28- Tüp bebek tedavisinde başarı şansı nedir?

Tüp bebek tedavisi sonrasında başarıyı kadının uygulama yapıldığındaki yaşı, nakledilen embriyonun kalitesi, sayısı ve hangi gün embriyo ile transfer yapıldığı ve transferi yapan hekimin tecrübesi belirler. Bu kapsamda 30 yaş altında, ilk uygulamada blastokist aşamasında olan iyi kaliteli embriyo transferi ile gebelik şansı %58-60’lara kadar yükselmektedir.

29- Tüp bebek tedavisi öncesinde çikolata kisti alınmalı mıdır?

Çikolata kistlerine (endometrioma) yönelik yapılan ameliuyatlar, en tecrübeli ellerde yapılsa dahi sağlam yumurtalık dokusundan kayba neden olabildikleri ve çikolata kisti varlığı tüp bebekte başarı şansını olumsuz etkilemediği için tüp bebek öncesinde kistlere yönelik bir cerrahi yapmamaktayız.

30- Hidrosalpenks (ucu tıkalı ve içi sıvı dolu tüp) varlığında tüp bebekte gebelik şansı azalır mı?

Hisdrosalpenks, tüpün karın boşluğuna açıldığı ucunun tıkanması ve içinde sıvı birikmesi demektir. Tüp içindeki sıvı geriye doğru rahime akarak rahim içine nakledilen embriyonun tutunma şansını azaltır ve düşük riskini arttırır. Bu nedenle hidrosalpenks varlığında uygulana tüp bebek tedavisi sonrasında canlı doğum ihtimali yarı yarıya düşer. Hidrosalpenks varlığında tedavi öncesinde mutlaka tüpün alınmasını tavsiye ederiz.

31- Miyoma uteri tespit edildi ise tüp bebek tedavisi öncesinde alınmalı mıdır?

Miyoma uteri, rahimin kas tabakasında gelişen heme daima iyi huylu oluşumlardır. Rahimde yerleştikleri alana göre rahim dışına doğru büyüyen (subseröz), rahim kas tabakası içinde (intramural) ya da rahim iç duvarına baskı yapaan yerleşimde olabilirler. Subseröz myomların ve çok büyük değil ise intramural miyomların olası bir gebeliğe olumsuz etkileri yokken, rahim iç duvarına baskı yapan submüköz miyomların gebelik oranını azaltıcı ya da düşük riskini arttırıcı etkileri olabilir. O nedenle her kadında miyom sayı, büyüklük ve yerleşimine göre operasyon kararı verilmelidir.

32- Histeroskopi nedir ve kimlere yapılır?

Histeroskopi ışıklı kaynakla girilerek rahim içinin görüntülenmesi yöntemidir. Böylece rahim içi yapışıklıklar, endometrial polipler, miyomlar ve rahim içi perde olup olmadığı anlaşılabilir ve aynı seansta da düzeltici operasyon yapılabilir.

33-Polikistik Over Sendromu’nda hangi tedaviler uygulanabilir?

Yumurtlama olmayan tiplerinde, eğer ilave bir gebe kalamama nedeni yoksa ve kadın yaşı genç ise, hap ile yumurtlamayı uyarıcı tedavi ya da aşılama tedavileri denenebilir. Bu tedavilere yanıt alınamayan hastalarda tüp bebek tedavisi önerilir.

34-Polikistik Over Sendromu’nda tedavi ile başarı şansı nedir?

Hap tedavisi uygulana hastalarda yumurtalamanın elde edildiği dozda 6 aylık bir uygulama ile hastaların yaklaşık olarak yarısı gebeliği yakalarlar. Ancak kilo fazlalığı bu tedaviye direnç nedeni olabilir ve yumurtlamayı sağlamakta güçlük olabilir.

Aşılama tedavisi ile uygulama yapılan ay başına %25’ler civarında gebelik elde edilebilir. Aşılama için günlük iğne ile yumurta gelişimin sağlanması ancak geliştirilen yumurta sayısının 1-2 olarak sınırlanması çoğul gebelikten korunmak için tavsiye edilir.

Tüp bebek tedavisi ile de genç yaş grubunda gebelik şansı yaklaşık olarak %60’lar civarında olmakta ve ilaveten dondurulacak kalitede embriyo üretme şansı da yüksek olmaktadır.

35-Aşırı uyarım sendromu (Ovaryen Hiperstimülasyon Sendromu- OHSS) nedir?

Gelişen yumurta keselerinden salgılanan VEGF nedeniyle damar geçirgenliği artar ve karın boşluğu ve göğüs boşluğunda sıvı toplanma, karaciğer enzimlerinde yükselme, böbrek fonksiyonlarında bozulmaya neden olan bir tablo oluşabilir. Buna aşırı uyarım sendromu (OHSS) demekteyiz. OHSS özellikle rezervi iyi olan, çok yumurta toplanan hastalarda görülen bir tablodur ve ihmal edilen vakalarda hayati risk dahi taşıyabilir. Bu nedenle tüp bebek tedavisi sırasında bu sendromdan korunmak için, rezervi iyi olan hastalarda kısa protokol uygulamakta, yumurtalık uyarımı için gereken dozu dikkatle belirlemekte, özel bir çatlatma iğnesi uygulamakta ve toplanan yumurta sayısı 15’den fazla olan hastalarda da o ay transfer yapmayıp, elde ettiğimiz embriyoları dondurarak saklamaktayız. Bu önlemlerle son yıllarda artık hiç OHSS geliştirmiş hastamız olmadı.

36-Tüp bebek tedavisine adetin kaçıncı günü başlanır?

Tüp bebek tedavisine, önden farklı ilaçların hazırlık amaçlı kullanımları gerekse de adetin 2. ya da 3. günü başlanır.

37-Tüp bebek tedavisi için evli olmak şart mıdır?

Tüp bebek ve aşılama tedavisi yapabilmemeiz için çiftlerin resmi nikahlı olmaları şarttır.

38-Tüp bebek tedavisi ile cinsiyet seçimi yapılabilir mi?

Tüp bebek tedavisi sonucunda elde edilen embriyolarda cinsiyeti belirlemek amacıyla inceleme yapılması yasaktır. Ancak sadece cinsiyete bağlı geçiş gösteren ve preimplantasyon genetik tanı ile hastalığın olmadığı embriyo belirlenirken tıbbi gereklilik olması halinde cinsiyet belirlenebilir.

39-Preimplantasyon genetik tarama (PGT-A) kimlere yapılabilir?

Kadın yaşı ilerledikçe, özellikle 40 yaş sonrasında üretilen yumurtalarda yapı taşlarımız olan kromozomlar açısından hataya yatkınlık, yani eksik ya da fazla kromozom içerikli yumurta ve embriyo oluşma riski artmakta ve bu durum özellikle başta Down Sendromu olmak üzere, anomalili bebek riski artmaktadır. PGT-A yöntemi bu kapsamda, embriyonun rahime nakledilmeden kromozomal durumunun tespiti için uygulanabilir.

40-Preimplantasyon genetik tanı (PGT-M) hangi hastalık öyküsünde kullanılabilir?

Preimplantasyon genetik tanı (PGT-M) özellikle ailede biline bir genetik hastalık ya da etkilenmiş çocuk varlığında uygulanabilir. PGT-M yapılabilen genetik hastalıklar; talasemi, kistik fibrozis, metabolik hastalıklar, Duchenne müsküler ditrofi gibi bazı kas hastalıklarında, orak hücreli anemide, spinal müsküler atrofi (SMA) ve kardeşe ilik nakli için doku uyumlu kardeş doğumu için yapılabilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Telefon İletişim Instagram İletişim Whatsapp İletişim